Cari Acik=Dis borc. Cari acik veriyoruz demek disaridan verdigimiz cari acik kadar borc para aliyoruz demek. Bu denkleme ters tarafindan bakan bir yazi yazmayi istiyordum ama isin kolayini buldum. Aksam gazetesinin yazarlarinin bizim yazilari almasina biz de misilleme yapalim dedik ve Saruhan Ozel'in yazisinin tamamini asagiya aktariyoruz.
Türkiye bu yılın ilk 6 ayında, şaka değil, tam 23 milyar $ daha fazla borçlandı. Dış borç stoğu, GSMH'nın % 51'ine tekabül eden 194 milyar $'a yükseldi. Bu artışın 3.5 milyar $'ı yeni borç değildi. Stok ABD Doları olarak açıklanıp % 32'si Euro cinsi borç olunca ve Euro Dolar'a karşı güçlenince Dolar cinsi borç rakamı da biraz yükseldi. Ama bu kur etkisinin dışındaki artış da çok yüksek.
Borçlanmanın sonu ne olacak? Hızlı borçlanma dönemleri hüsranla biten bir çok gelişmekte olan ülke var. En ünlüleri 1994 yılında Meksika'nın, 1997 yılında Güney Kore'nin ve 2001 yılında Arjantin'in yaşadığı tecrübeler. Bu örneklerde ekonomilerin büyümek için dış kaynağa ihtiyaç duymaları, yerel faizleri yüksek olup para birimleri güçlenince yurtdışından borçlanmanın cazip hale gelmesi ve borçlanma yoluyla gelen bu döviz girişiyle cari denge açığının hızla yükselmesi gibi ortak noktalar var. Ama borçlanma mekanizması ve alınan borçların nasıl kullanıldığı konusunda ciddi farklılıklar da söz konusu.
Meksika örneğinde başrolde kamu sektörü vardı. Yurtdışından borçlanan zayıf bankacılık sistemi kur riski alıp (dövizde pozisyon açarak) bunu kamuya aktarıyordu. Önce Pezo borçlanan kamu sektörü zamanla dövizle borçlanmak sonra da vadeyi kısaltmak zorunda kaldı. Daha sonra da borçlarını ödeyemedi. Kamu yurt dışı kaynakları popülist amaçlı kullanmış ve bir anlamda batırmıştı.
G. Kore'de ise başrolde özel sektör vardı. Ucuz diye yurtdışından aldıkları borçlarla ihracat potansiyeli yüksek teknolojik sektörlere yatırım yaparak üretim kapasitelerini arttırdılar. Ama hem şirketler hem bankalar uzun vadeli yatırımları finanse etmek için kısa vadeli borçlanıyorlardı. Global ekonomi yavaşlayıp ihraç ettikleri mallara olan talep azalınca borçlarını ödeyemeyecekleri yönünde endişe oluştu. Alacaklılar önce vadeleri kısalttılar sonra da borçları çevirmediler.
Arjantin'de ön plana çıkan yoktu. Hem kamu hem de özel sektör borçlandı. Kamu borçlarını popülist amaçlı kullandı. Şirketler de enflasyonun düştüğü ve ekonominin yapısal değişim geçirmeye başladığı düşünülen bir dönemde yatırımları verimli ve katma değeri yüksek projelere yönlendiremedi. Ekonomi bir süre sonra büyüyememeye başladı. İhracatı ekonominin % 8'ini geçemedi. Sonunda borçları geri ödeyecek dövizi kazanamamış oldu.
Türkiye'nin durumu bu tecrübelerden farklı Meksika örneğinden farklı çünkü son yıllarda kamu değil, özel sektör borçlanıyor. Son 2.5 yılda kamunun dış borcu 3 milyar $ azalırken özel sektörünki (banka+şirket) 60 milyar $ arttı. Kamunun borçlanıp kaynakları ziyan etmesi söz konusu değil. Yatırımların ve ihracatın hızla artması ve borçlananın daha çok şirketler olması açısından G. Kore'ye daha çok benziyor gibi. Ama borcun vadesinin giderek uzaması açısından farklı. 60 milyar $'lık artışın üçte ikisi orta ve uzun vadeliydi. Böylece geri ödemelerde sıkışma sorunu ortadan kalkıyor. Bu aynı zamanda şirketlerdeki açık pozisyon sorununu da hafifletiyor. Borcun vadesi uzunsa dövizdeki sıçramalar daha kolay yönetilebiliyor.
Arjantin örneğinden de farklı. Arjantin'i batıran ekonominin bir süre sonra büyüme sorunu yaşaması ve hatta küçülmesiydi. Dolar'a sabitlenip güçlenen para birimi zamanla üretimi boğdu. Ama Türkiye ekonomisi Arjantin'den daha dinamik. İhracatının ekonomiye oranı % 20'nin üzerinde. Güçlü para birimiyle ihracat tıkansa iç piyasa canlanıyor. Çok daha genç olan iki katından fazla nüfusu var ve güçlü bir tüketim dinamiğine sahip. Ekonomi bir kriz ortamı oluşmadıkça kolay kolay duraklamıyor çünkü potansiyeli daha yukarda. Hızla artan borçlanmanın ardındaki yatırımların doğru sektörlerde doğru projelerle yapılıp yapılmadığını ise bir kaç yıl sonra göreceğiz.
Showing posts with label cari acik. Show all posts
Showing posts with label cari acik. Show all posts
Monday, February 04, 2008
Ihracat
Girisimci bir okuyucumuzun bize gonderdigi mektuba verecegimiz cevabi sizlerle de paylasmak istiyorum. Oncelikle okuyucumuzun gonderdigi mektuba bir bakalim:
Farklı görüşleri duyabilmek adına yazılarınızı takip etmeye başladım. Ben tekstil ihracatı yapıyorum; 34 yaşındayım 20 sene tecrübem var.Sizler kadar olmasa da şöyle böyle ekonomi konusunda bilgi sahibiyim diyebilirim. Kafamı kurcalayan birkaç konu var sizinle paylaşmak istedim.
Kurları fazileri...vs bir an hepsini unutun. Sattığından daha fazla satınalan birisi nasıl kalkınır ? Yani ithalat ihracattan fazla olacak ama ülke doğru yolda olacak?
Dikkat ülke büyür demiyorum; çünkü geleceğe dair birşeyleri ipotek altına verir ve gayet güzel büyürsünüz. Önemli olan günlük büyümek değil; kar edebilecek mekanizmayı kurmaktır. Sizce türkiye kar edebiliyor mu yada edebilecek yolda ilerliyor mu?
Sayfanızda ekonomi yazarlarından inciler var; dikkat ettim çok da güzel çalışmalar var, kafama takılan Sn Deniz Gökçe'den hiç inci yok? Kendisi size göre hep doğru mu yazıyor, incisiz mi yani; yoksa arada sırada sizi desteklediği için ona dokunmuyor musunuz?
Yada tamamen aynı fikirde misiniz? Kendisinin tekstil ile ilgili birkaç pırıl pırıl incisini zamanında şahsen tespit etmiştim.
Son olarak bazı konularda blog üyelerinin aynı konu üzerine alt alta yorumlar yazdığı görülüyor; gördüğüm tek eksik belki yanılıyorumdur; hiç aranızda herhangi bir üretim içerikli şirkette çalışan var mı? Birçok ekonomist gerçek üretimi ve hassasiyetlerini bilmediği ve fiilen üretimde bulunmadığı için mantıktan uzak yorumlar yapıyor. Mesela son günlerde söz konusu olan MIsır'a yatırım yapma fikri.Dikkatlice incelenirse oldukça mantıksız tarafları olduğu görülebilir...
Ithalati ihracatindan buyuk olan bir ulke dogru yolda midir? Ihracatin ve ithalatin buyukluklerine bakarak bir ulkenin dogru yolda olup olmadigi sorusuna cevap veremeyiz. Burada onemli olan ithalatin ve ihracatin icerigi ve surekliligidir. Icerikten ne kastettigimizi aciklayalim. Turkiye gibi hammadde, aramali ve yatirim mali ithalati yapan ulkelerdenseniz cok bir problem yoktur. Yaptiginiz ithalat sizin uretkenliginizi ve toplam kapasitenizi arttiracak, gelecek yillarda daha da fazla ihracat yapmanizi kolaylastiracaktir. YTL deger kazanmasina ragmen ihracatimizin son 4 yilda %130 artmasini nasil acikliyorsunuz?
Sinirli miktarda petrol rezervi olan ve ihracat yapan bir ulke dusunun. Bu ulkenin ihracati da ithalatindan cok daha fazla olsun. Sizce bu ulke dogru yolda midir? Ihracati daha fazla arttirmanin bir yolu daha fazla petrol satmaktir, boyle bir politika dogru bir politika midir? Genellikle ihracati (ozellikle tek bir sektordeki asiri ihracata sahip ulkelerde) ithalatindan cok cok fazla olan ulkelerin para birimleri deger kazanir (bknz. Dutch Disease). Bu ulkeler yuksek miktarda ihracata devam mi etmeliler, ihracatlarini azaltmali midirlar, yoksa yatirim mali ithalatina hayvan gibi yuklenip ulkelerinin baska sektorlerde de rekabetci bir konuma yukselmesini mi saglamalilar?
Goreceginiz uzere ulkenin dogru yolda olup olmadigina cevap verebilmek icin bugun ihracat ve ithalatin ne oldugu degil, gelecekte ne olacagi, ve ulkenin rekabet gucunun ne olcude degistigi onemlidir. Biz burada Turkiye'ni ithalat yapmasinin yapmamasindan cok daha dogru oldugunu daha once defalarca vurguladik.
Inciler konusuna gelince, arsivlerimize bakarsaniz Deniz Gokce hakkinda yazdigimiz cok sayida yazi oldugunu goreceksiniz. Bu yazilarda Sayin Gokce ile ayni fikirde olmadigimiz bir cok nokta oldugunu da farkedeceksiniz. Bazi okuyucularimiz benim Deniz Gokce oldugumu veya onunla bir yakinligim oldugunu dusunuyor. Bu sorunun cevabini vermem icin gereken kosullari su yazida aciklamistim. O kosullar gerceklesmeden bu sorunun cevabini maalesef aciklamayacagim.
Aramizda uretim icerikli sirkette calismis olan var mi sorusuna soyle muglak bir cevap vereyim. Var. Ama olmasa da farketmez. Onemli olan yapilan yorumlarin kalitesidir. Uretim tecrubesi olan birisi imalat sanayindeki verimsizliklerin, israflarin, bilgisiz yoneticilerin daha fazla farkindadir. Bana sorarsaniz ekonomistlerin uretim tecrubesinin olmamasi sirketlerimiz acisindan cok daha iyi, yoksa cogu devletci/mudahaleci ekonomist yerine liberal ekonomist olurdu.
Misir'a yatirim yapma konusuna gelince. Ben dinden fazla anlamam ama peygamberimiz Sayin (hazret kelimesinin turkcesi sayin degil mi?) Muhammed'in "dusuk maliyet Cin'de olsa bile gidiniz" dedigi rivayet olunur. Misir'a giderseniz bazi maliyetleriniz dusecek, bazi maliyetleriniz de artacaktir. Hesabi siz yapin, genel maliyetlerde dusus varsa ve ustleneceginiz ekstra risk fazla degilse Misir'a yatirim yapilmasinda mantiken bir sakinca gormuyorum. Yalniz bu maliyetlerin ve risklerin hesaplamasini bizden beklemeyin.
Farklı görüşleri duyabilmek adına yazılarınızı takip etmeye başladım. Ben tekstil ihracatı yapıyorum; 34 yaşındayım 20 sene tecrübem var.Sizler kadar olmasa da şöyle böyle ekonomi konusunda bilgi sahibiyim diyebilirim. Kafamı kurcalayan birkaç konu var sizinle paylaşmak istedim.
Kurları fazileri...vs bir an hepsini unutun. Sattığından daha fazla satınalan birisi nasıl kalkınır ? Yani ithalat ihracattan fazla olacak ama ülke doğru yolda olacak?
Dikkat ülke büyür demiyorum; çünkü geleceğe dair birşeyleri ipotek altına verir ve gayet güzel büyürsünüz. Önemli olan günlük büyümek değil; kar edebilecek mekanizmayı kurmaktır. Sizce türkiye kar edebiliyor mu yada edebilecek yolda ilerliyor mu?
Sayfanızda ekonomi yazarlarından inciler var; dikkat ettim çok da güzel çalışmalar var, kafama takılan Sn Deniz Gökçe'den hiç inci yok? Kendisi size göre hep doğru mu yazıyor, incisiz mi yani; yoksa arada sırada sizi desteklediği için ona dokunmuyor musunuz?
Yada tamamen aynı fikirde misiniz? Kendisinin tekstil ile ilgili birkaç pırıl pırıl incisini zamanında şahsen tespit etmiştim.
Son olarak bazı konularda blog üyelerinin aynı konu üzerine alt alta yorumlar yazdığı görülüyor; gördüğüm tek eksik belki yanılıyorumdur; hiç aranızda herhangi bir üretim içerikli şirkette çalışan var mı? Birçok ekonomist gerçek üretimi ve hassasiyetlerini bilmediği ve fiilen üretimde bulunmadığı için mantıktan uzak yorumlar yapıyor. Mesela son günlerde söz konusu olan MIsır'a yatırım yapma fikri.Dikkatlice incelenirse oldukça mantıksız tarafları olduğu görülebilir...
Ithalati ihracatindan buyuk olan bir ulke dogru yolda midir? Ihracatin ve ithalatin buyukluklerine bakarak bir ulkenin dogru yolda olup olmadigi sorusuna cevap veremeyiz. Burada onemli olan ithalatin ve ihracatin icerigi ve surekliligidir. Icerikten ne kastettigimizi aciklayalim. Turkiye gibi hammadde, aramali ve yatirim mali ithalati yapan ulkelerdenseniz cok bir problem yoktur. Yaptiginiz ithalat sizin uretkenliginizi ve toplam kapasitenizi arttiracak, gelecek yillarda daha da fazla ihracat yapmanizi kolaylastiracaktir. YTL deger kazanmasina ragmen ihracatimizin son 4 yilda %130 artmasini nasil acikliyorsunuz?
Sinirli miktarda petrol rezervi olan ve ihracat yapan bir ulke dusunun. Bu ulkenin ihracati da ithalatindan cok daha fazla olsun. Sizce bu ulke dogru yolda midir? Ihracati daha fazla arttirmanin bir yolu daha fazla petrol satmaktir, boyle bir politika dogru bir politika midir? Genellikle ihracati (ozellikle tek bir sektordeki asiri ihracata sahip ulkelerde) ithalatindan cok cok fazla olan ulkelerin para birimleri deger kazanir (bknz. Dutch Disease). Bu ulkeler yuksek miktarda ihracata devam mi etmeliler, ihracatlarini azaltmali midirlar, yoksa yatirim mali ithalatina hayvan gibi yuklenip ulkelerinin baska sektorlerde de rekabetci bir konuma yukselmesini mi saglamalilar?
Goreceginiz uzere ulkenin dogru yolda olup olmadigina cevap verebilmek icin bugun ihracat ve ithalatin ne oldugu degil, gelecekte ne olacagi, ve ulkenin rekabet gucunun ne olcude degistigi onemlidir. Biz burada Turkiye'ni ithalat yapmasinin yapmamasindan cok daha dogru oldugunu daha once defalarca vurguladik.
Inciler konusuna gelince, arsivlerimize bakarsaniz Deniz Gokce hakkinda yazdigimiz cok sayida yazi oldugunu goreceksiniz. Bu yazilarda Sayin Gokce ile ayni fikirde olmadigimiz bir cok nokta oldugunu da farkedeceksiniz. Bazi okuyucularimiz benim Deniz Gokce oldugumu veya onunla bir yakinligim oldugunu dusunuyor. Bu sorunun cevabini vermem icin gereken kosullari su yazida aciklamistim. O kosullar gerceklesmeden bu sorunun cevabini maalesef aciklamayacagim.
Aramizda uretim icerikli sirkette calismis olan var mi sorusuna soyle muglak bir cevap vereyim. Var. Ama olmasa da farketmez. Onemli olan yapilan yorumlarin kalitesidir. Uretim tecrubesi olan birisi imalat sanayindeki verimsizliklerin, israflarin, bilgisiz yoneticilerin daha fazla farkindadir. Bana sorarsaniz ekonomistlerin uretim tecrubesinin olmamasi sirketlerimiz acisindan cok daha iyi, yoksa cogu devletci/mudahaleci ekonomist yerine liberal ekonomist olurdu.
Misir'a yatirim yapma konusuna gelince. Ben dinden fazla anlamam ama peygamberimiz Sayin (hazret kelimesinin turkcesi sayin degil mi?) Muhammed'in "dusuk maliyet Cin'de olsa bile gidiniz" dedigi rivayet olunur. Misir'a giderseniz bazi maliyetleriniz dusecek, bazi maliyetleriniz de artacaktir. Hesabi siz yapin, genel maliyetlerde dusus varsa ve ustleneceginiz ekstra risk fazla degilse Misir'a yatirim yapilmasinda mantiken bir sakinca gormuyorum. Yalniz bu maliyetlerin ve risklerin hesaplamasini bizden beklemeyin.
Amerika Her Yil 50 GAP Kaybediyor
Bir okuyucumuz (daha once adini hic duymadigimiz) Tercuman gazetesinden Esfender Korkmaz'in cari acik uzerine yazdigi yaziyi elestirmis. Ekleyecek iki seyim var. Birincisi, demek ki 4 senede yabancilar Turkiye'ye 5 tane GAP kadar yatirim yapmislar, biz GAP'i 20 senede bitirdik, adamlar neredeyse her sene bir tane yapmislar, sagolsunlar. Ikincisi, ayni duz mantigi kullanarak Amerika'nin her sene 50 tane GAP kaybettigini soyleyebiliriz. Dunya'daki her turlu entrikanin, cinligin, guc kullanarak cikar elde etmenin kompetani olan Amerika nasil olurda her sene 800 milyar dolarlik bir kaynagi yabancilara goz gore gore kaptirir? Esfender Bey, onerilerinizi hemen George Bush'a iletiyorum, hemen bu konuda da bir "savas" baslatip problemi cozeceklerine eminim. Size de sanirim bu uyarilarinizdan dolayi "bir madalya" takarlar, "Esfender sagol biz farkedemedik 800 milyar dolarlik acigi, sen olmasan yanmistik" diyerekten. Cari acik hakkinda detayli ve dogru bilgi edinmek isteyen okuyucularimiz bu konuda yazdigimiz eski yazilari okuyabilirler. sn. ekonomix
zaman zaman gazetelerdeki ekonomi yorumcularindan oyle inciler dokuluyor ki, bu ulkede kimlere nasil prof. unvani verilir, nasil gazetelerdeki kosebaslarini tutarlar, hayretler icinde kaliyorum.
bugun okudugum yorumun sahibi prof. bu tezi ile ekonomide yeni bir cigir acar, nobel ekonomiyi kimseye kaptirmaz.
blogunuzda yararlanabilir ve en azindan bu gerceklerden daha fazla insanin yararlanmasini saglayabilirsiniz diyerek sizinle paylasmak istedim.
saygilarimla,Alp
ESFENDER KORKMAZ - TERCUMAN - 30/4/2007
4 yılda 5 GAP kaybettikTÜRKİYE için elverişli olmayan kur politikası nedeniyle, siyasi iktidarın dört yılında 150 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve 79 milyar dolarlıkta cari açık ortaya çıktı.Bu cari açığın finansman şekli bugün sıcak para ve dış borçla yapılıyor... Bugün yüksek reel faiz ve kırılgan bir ekonomi olarak ortaya çıkıyor... Yarın dış borç ödeme ve dolayısıyla reel sektördeki sıkıntılar ve işsizlik olarak ortaya çıkacaktır.Cari açık döviz kaybı demektir... 4 ortaya çıkan bu 79 milyar dolarlık kayıp dünyada verilen en yüksek savaş tazminatlarından daha yüksektir.Bir karşılaştırma yapmak, cari açıkla ortaya çıkan kaynak kaybımızın 5 tane GAP kadar olduğunu söyleyebiliriz... Demirel "GAP' ı gaptırmam" dedi... Ancak görülüyor ki AKP cari açık yoluyla 5 GAP harcadı.
zaman zaman gazetelerdeki ekonomi yorumcularindan oyle inciler dokuluyor ki, bu ulkede kimlere nasil prof. unvani verilir, nasil gazetelerdeki kosebaslarini tutarlar, hayretler icinde kaliyorum.
bugun okudugum yorumun sahibi prof. bu tezi ile ekonomide yeni bir cigir acar, nobel ekonomiyi kimseye kaptirmaz.
blogunuzda yararlanabilir ve en azindan bu gerceklerden daha fazla insanin yararlanmasini saglayabilirsiniz diyerek sizinle paylasmak istedim.
saygilarimla,Alp
ESFENDER KORKMAZ - TERCUMAN - 30/4/2007
4 yılda 5 GAP kaybettikTÜRKİYE için elverişli olmayan kur politikası nedeniyle, siyasi iktidarın dört yılında 150 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve 79 milyar dolarlıkta cari açık ortaya çıktı.Bu cari açığın finansman şekli bugün sıcak para ve dış borçla yapılıyor... Bugün yüksek reel faiz ve kırılgan bir ekonomi olarak ortaya çıkıyor... Yarın dış borç ödeme ve dolayısıyla reel sektördeki sıkıntılar ve işsizlik olarak ortaya çıkacaktır.Cari açık döviz kaybı demektir... 4 ortaya çıkan bu 79 milyar dolarlık kayıp dünyada verilen en yüksek savaş tazminatlarından daha yüksektir.Bir karşılaştırma yapmak, cari açıkla ortaya çıkan kaynak kaybımızın 5 tane GAP kadar olduğunu söyleyebiliriz... Demirel "GAP' ı gaptırmam" dedi... Ancak görülüyor ki AKP cari açık yoluyla 5 GAP harcadı.
Tasarruf Orani
2006 yilinda Turkiye'deki tasarruf orani %16 imis. Bu rakamin Cin'de %40 civarlarinda seyrettigini belirtmemize gerek yoktur umarim. Eskiden Tugrul bu konularda yazardi, tasarrufla buyume arasinda bir iliski oldugunu falan ifade ederdi. Daha hizli buyumek istiyorsak disaridan tasarruf ithal etmek zorundayiz derdi. Disaridan ithal edilen tasarrufa da cari acik dendigini falan soylerdi.Cok uzun ugraslardan sonra 2007'deki tasarruf oranimiz %17'e yukselmis. Tahmini bir rakam bu tabii ki. Yine de isaret ettigi cok onemli bir nokta var. Tasarruf orani reel faizlere cok da duyarli degil gibi gorunuyor. 2006 yilinda reel faizler %6-7 civarinda seyrediyordu, 2007'de bu rakam %10'a yukseldi. Neticede tasarruf oranimiz yerinde saymis. Turkiye'deki "devlet nasil olsa yaslandigimizda bize bakar" dusuncesinin insanlari para biriktirmemek konusunda etkiledigi hipotezini de one surebiliriz. Cin'de mesela dogru durust bir sosyal guvenlik sistemi olmadigi icin adamlar kendi paralarini kendileri biriktiriyor. Tam doktoralik calisma konusu.
Subscribe to:
Posts (Atom)