According to the Big Mac Index, Turkish Lira appears to be 25% overvalued against the US dollar. However, the Big Macs I had in Turkey were much better than the Big Macs I had in US; also the Turkish restaurants were much cleaner and had a positive image compared to the US restaurants. I don't know whether the Turkish lira is really overvalued or not.
If Turkish lira is overvalued, then Turkish companies should be acquiring US companies because of the discount provided by the "overvalued" Turkish currency. They should at least pay back their foreign debt by using overvalued currency. I don't see many signs of that though. Considering that Turkish companies do not invest much in R&D, this provides a perfect opportunity for Turkish companies to acquire high tech US companies cheaply. When we take a look at Turkey's exports, we would notice that it has been increasing by leaps and bounds in the past 6 years. You would not see 20+% increases in export performance if your currency is overvalued and appreciates even further. We are exposed to "Turkish lira overvaluation" statements not because Turkey in general has a real problem with the currency's valuation but because the textile industry has significant problems. Textile industry had been the top exporter of the countyr until recently but they have been experiencing significant competition from more competitive countries such as China. The appreciation of Turkish lira also did not help much either. That's why textile industry lobbyists have been pushing the government to appreciate the currency to alleviate (or postpone) their problems for a couple of years. This is the real issue here. So far, the government was not willing to depreciate the currency mostly because they don't want to pay higher prices for energy imports and they want to fight inflation. Textile industry is preparing for another push in the coming days though. We will see how this will effect the exchange rate policy.
Wednesday, August 20, 2008
Thursday, February 07, 2008
Mermer Krizi
Kafaniza koca koca mermer bloklari dussun.
Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Arslan Osman Erdinç, düşük kur, yüksek faiz politikası ve en çok ihracatın yapıldığı ABD’deki mortgage krizinin sektörü olumsuz etkilediğini belirterek, "Doğaltaş sektöründe ciddi yangın var. Sektörün ayakta kalabilmesi, üretim ve ihracat yapabilmesi için cansuyu istiyoruz" demis.
Tavukculara, findikcilara, tekstilcilere, kartzedelere bir yenisi eklenmis oldu boylece. Mortgagezede mi desek yoksa mermerzede mi? Lafi fazla dolandirmayacagim. Basi dara dusen devletten para istiyor, daha once bu konuyu cok isledik. Mermer sektoru cyclical hareket eden bir sektor, yani talebin yuksek ve dusuk oldugu zamanlar var. Talebin yuksek oldugu zamanlarda mermerciler devlete ekstradan para vermemislerdir. Simdi talebin dustugu zaman devlet onlara niye para versin ki?Bu biraz da turizmcilerin "kış geldi plaj turizmi darbe yedi, devlet yaza kadar bize para versin" demesi gibi birsey.Ote yandan hukumet findikcilara para verdi, tavukculara da vermisti. Mermercilere vermemesi adaletsizlik degil midir? Adaletsizliktir.
Deveye boyun egri demisler, o da nerem dogru ki demis.
Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Arslan Osman Erdinç, düşük kur, yüksek faiz politikası ve en çok ihracatın yapıldığı ABD’deki mortgage krizinin sektörü olumsuz etkilediğini belirterek, "Doğaltaş sektöründe ciddi yangın var. Sektörün ayakta kalabilmesi, üretim ve ihracat yapabilmesi için cansuyu istiyoruz" demis.
Tavukculara, findikcilara, tekstilcilere, kartzedelere bir yenisi eklenmis oldu boylece. Mortgagezede mi desek yoksa mermerzede mi? Lafi fazla dolandirmayacagim. Basi dara dusen devletten para istiyor, daha once bu konuyu cok isledik. Mermer sektoru cyclical hareket eden bir sektor, yani talebin yuksek ve dusuk oldugu zamanlar var. Talebin yuksek oldugu zamanlarda mermerciler devlete ekstradan para vermemislerdir. Simdi talebin dustugu zaman devlet onlara niye para versin ki?Bu biraz da turizmcilerin "kış geldi plaj turizmi darbe yedi, devlet yaza kadar bize para versin" demesi gibi birsey.Ote yandan hukumet findikcilara para verdi, tavukculara da vermisti. Mermercilere vermemesi adaletsizlik degil midir? Adaletsizliktir.
Deveye boyun egri demisler, o da nerem dogru ki demis.
Monday, February 04, 2008
Cari Acik
Cari Acik=Dis borc. Cari acik veriyoruz demek disaridan verdigimiz cari acik kadar borc para aliyoruz demek. Bu denkleme ters tarafindan bakan bir yazi yazmayi istiyordum ama isin kolayini buldum. Aksam gazetesinin yazarlarinin bizim yazilari almasina biz de misilleme yapalim dedik ve Saruhan Ozel'in yazisinin tamamini asagiya aktariyoruz.
Türkiye bu yılın ilk 6 ayında, şaka değil, tam 23 milyar $ daha fazla borçlandı. Dış borç stoğu, GSMH'nın % 51'ine tekabül eden 194 milyar $'a yükseldi. Bu artışın 3.5 milyar $'ı yeni borç değildi. Stok ABD Doları olarak açıklanıp % 32'si Euro cinsi borç olunca ve Euro Dolar'a karşı güçlenince Dolar cinsi borç rakamı da biraz yükseldi. Ama bu kur etkisinin dışındaki artış da çok yüksek.
Borçlanmanın sonu ne olacak? Hızlı borçlanma dönemleri hüsranla biten bir çok gelişmekte olan ülke var. En ünlüleri 1994 yılında Meksika'nın, 1997 yılında Güney Kore'nin ve 2001 yılında Arjantin'in yaşadığı tecrübeler. Bu örneklerde ekonomilerin büyümek için dış kaynağa ihtiyaç duymaları, yerel faizleri yüksek olup para birimleri güçlenince yurtdışından borçlanmanın cazip hale gelmesi ve borçlanma yoluyla gelen bu döviz girişiyle cari denge açığının hızla yükselmesi gibi ortak noktalar var. Ama borçlanma mekanizması ve alınan borçların nasıl kullanıldığı konusunda ciddi farklılıklar da söz konusu.
Meksika örneğinde başrolde kamu sektörü vardı. Yurtdışından borçlanan zayıf bankacılık sistemi kur riski alıp (dövizde pozisyon açarak) bunu kamuya aktarıyordu. Önce Pezo borçlanan kamu sektörü zamanla dövizle borçlanmak sonra da vadeyi kısaltmak zorunda kaldı. Daha sonra da borçlarını ödeyemedi. Kamu yurt dışı kaynakları popülist amaçlı kullanmış ve bir anlamda batırmıştı.
G. Kore'de ise başrolde özel sektör vardı. Ucuz diye yurtdışından aldıkları borçlarla ihracat potansiyeli yüksek teknolojik sektörlere yatırım yaparak üretim kapasitelerini arttırdılar. Ama hem şirketler hem bankalar uzun vadeli yatırımları finanse etmek için kısa vadeli borçlanıyorlardı. Global ekonomi yavaşlayıp ihraç ettikleri mallara olan talep azalınca borçlarını ödeyemeyecekleri yönünde endişe oluştu. Alacaklılar önce vadeleri kısalttılar sonra da borçları çevirmediler.
Arjantin'de ön plana çıkan yoktu. Hem kamu hem de özel sektör borçlandı. Kamu borçlarını popülist amaçlı kullandı. Şirketler de enflasyonun düştüğü ve ekonominin yapısal değişim geçirmeye başladığı düşünülen bir dönemde yatırımları verimli ve katma değeri yüksek projelere yönlendiremedi. Ekonomi bir süre sonra büyüyememeye başladı. İhracatı ekonominin % 8'ini geçemedi. Sonunda borçları geri ödeyecek dövizi kazanamamış oldu.
Türkiye'nin durumu bu tecrübelerden farklı Meksika örneğinden farklı çünkü son yıllarda kamu değil, özel sektör borçlanıyor. Son 2.5 yılda kamunun dış borcu 3 milyar $ azalırken özel sektörünki (banka+şirket) 60 milyar $ arttı. Kamunun borçlanıp kaynakları ziyan etmesi söz konusu değil. Yatırımların ve ihracatın hızla artması ve borçlananın daha çok şirketler olması açısından G. Kore'ye daha çok benziyor gibi. Ama borcun vadesinin giderek uzaması açısından farklı. 60 milyar $'lık artışın üçte ikisi orta ve uzun vadeliydi. Böylece geri ödemelerde sıkışma sorunu ortadan kalkıyor. Bu aynı zamanda şirketlerdeki açık pozisyon sorununu da hafifletiyor. Borcun vadesi uzunsa dövizdeki sıçramalar daha kolay yönetilebiliyor.
Arjantin örneğinden de farklı. Arjantin'i batıran ekonominin bir süre sonra büyüme sorunu yaşaması ve hatta küçülmesiydi. Dolar'a sabitlenip güçlenen para birimi zamanla üretimi boğdu. Ama Türkiye ekonomisi Arjantin'den daha dinamik. İhracatının ekonomiye oranı % 20'nin üzerinde. Güçlü para birimiyle ihracat tıkansa iç piyasa canlanıyor. Çok daha genç olan iki katından fazla nüfusu var ve güçlü bir tüketim dinamiğine sahip. Ekonomi bir kriz ortamı oluşmadıkça kolay kolay duraklamıyor çünkü potansiyeli daha yukarda. Hızla artan borçlanmanın ardındaki yatırımların doğru sektörlerde doğru projelerle yapılıp yapılmadığını ise bir kaç yıl sonra göreceğiz.
Türkiye bu yılın ilk 6 ayında, şaka değil, tam 23 milyar $ daha fazla borçlandı. Dış borç stoğu, GSMH'nın % 51'ine tekabül eden 194 milyar $'a yükseldi. Bu artışın 3.5 milyar $'ı yeni borç değildi. Stok ABD Doları olarak açıklanıp % 32'si Euro cinsi borç olunca ve Euro Dolar'a karşı güçlenince Dolar cinsi borç rakamı da biraz yükseldi. Ama bu kur etkisinin dışındaki artış da çok yüksek.
Borçlanmanın sonu ne olacak? Hızlı borçlanma dönemleri hüsranla biten bir çok gelişmekte olan ülke var. En ünlüleri 1994 yılında Meksika'nın, 1997 yılında Güney Kore'nin ve 2001 yılında Arjantin'in yaşadığı tecrübeler. Bu örneklerde ekonomilerin büyümek için dış kaynağa ihtiyaç duymaları, yerel faizleri yüksek olup para birimleri güçlenince yurtdışından borçlanmanın cazip hale gelmesi ve borçlanma yoluyla gelen bu döviz girişiyle cari denge açığının hızla yükselmesi gibi ortak noktalar var. Ama borçlanma mekanizması ve alınan borçların nasıl kullanıldığı konusunda ciddi farklılıklar da söz konusu.
Meksika örneğinde başrolde kamu sektörü vardı. Yurtdışından borçlanan zayıf bankacılık sistemi kur riski alıp (dövizde pozisyon açarak) bunu kamuya aktarıyordu. Önce Pezo borçlanan kamu sektörü zamanla dövizle borçlanmak sonra da vadeyi kısaltmak zorunda kaldı. Daha sonra da borçlarını ödeyemedi. Kamu yurt dışı kaynakları popülist amaçlı kullanmış ve bir anlamda batırmıştı.
G. Kore'de ise başrolde özel sektör vardı. Ucuz diye yurtdışından aldıkları borçlarla ihracat potansiyeli yüksek teknolojik sektörlere yatırım yaparak üretim kapasitelerini arttırdılar. Ama hem şirketler hem bankalar uzun vadeli yatırımları finanse etmek için kısa vadeli borçlanıyorlardı. Global ekonomi yavaşlayıp ihraç ettikleri mallara olan talep azalınca borçlarını ödeyemeyecekleri yönünde endişe oluştu. Alacaklılar önce vadeleri kısalttılar sonra da borçları çevirmediler.
Arjantin'de ön plana çıkan yoktu. Hem kamu hem de özel sektör borçlandı. Kamu borçlarını popülist amaçlı kullandı. Şirketler de enflasyonun düştüğü ve ekonominin yapısal değişim geçirmeye başladığı düşünülen bir dönemde yatırımları verimli ve katma değeri yüksek projelere yönlendiremedi. Ekonomi bir süre sonra büyüyememeye başladı. İhracatı ekonominin % 8'ini geçemedi. Sonunda borçları geri ödeyecek dövizi kazanamamış oldu.
Türkiye'nin durumu bu tecrübelerden farklı Meksika örneğinden farklı çünkü son yıllarda kamu değil, özel sektör borçlanıyor. Son 2.5 yılda kamunun dış borcu 3 milyar $ azalırken özel sektörünki (banka+şirket) 60 milyar $ arttı. Kamunun borçlanıp kaynakları ziyan etmesi söz konusu değil. Yatırımların ve ihracatın hızla artması ve borçlananın daha çok şirketler olması açısından G. Kore'ye daha çok benziyor gibi. Ama borcun vadesinin giderek uzaması açısından farklı. 60 milyar $'lık artışın üçte ikisi orta ve uzun vadeliydi. Böylece geri ödemelerde sıkışma sorunu ortadan kalkıyor. Bu aynı zamanda şirketlerdeki açık pozisyon sorununu da hafifletiyor. Borcun vadesi uzunsa dövizdeki sıçramalar daha kolay yönetilebiliyor.
Arjantin örneğinden de farklı. Arjantin'i batıran ekonominin bir süre sonra büyüme sorunu yaşaması ve hatta küçülmesiydi. Dolar'a sabitlenip güçlenen para birimi zamanla üretimi boğdu. Ama Türkiye ekonomisi Arjantin'den daha dinamik. İhracatının ekonomiye oranı % 20'nin üzerinde. Güçlü para birimiyle ihracat tıkansa iç piyasa canlanıyor. Çok daha genç olan iki katından fazla nüfusu var ve güçlü bir tüketim dinamiğine sahip. Ekonomi bir kriz ortamı oluşmadıkça kolay kolay duraklamıyor çünkü potansiyeli daha yukarda. Hızla artan borçlanmanın ardındaki yatırımların doğru sektörlerde doğru projelerle yapılıp yapılmadığını ise bir kaç yıl sonra göreceğiz.
Ihracat
Girisimci bir okuyucumuzun bize gonderdigi mektuba verecegimiz cevabi sizlerle de paylasmak istiyorum. Oncelikle okuyucumuzun gonderdigi mektuba bir bakalim:
Farklı görüşleri duyabilmek adına yazılarınızı takip etmeye başladım. Ben tekstil ihracatı yapıyorum; 34 yaşındayım 20 sene tecrübem var.Sizler kadar olmasa da şöyle böyle ekonomi konusunda bilgi sahibiyim diyebilirim. Kafamı kurcalayan birkaç konu var sizinle paylaşmak istedim.
Kurları fazileri...vs bir an hepsini unutun. Sattığından daha fazla satınalan birisi nasıl kalkınır ? Yani ithalat ihracattan fazla olacak ama ülke doğru yolda olacak?
Dikkat ülke büyür demiyorum; çünkü geleceğe dair birşeyleri ipotek altına verir ve gayet güzel büyürsünüz. Önemli olan günlük büyümek değil; kar edebilecek mekanizmayı kurmaktır. Sizce türkiye kar edebiliyor mu yada edebilecek yolda ilerliyor mu?
Sayfanızda ekonomi yazarlarından inciler var; dikkat ettim çok da güzel çalışmalar var, kafama takılan Sn Deniz Gökçe'den hiç inci yok? Kendisi size göre hep doğru mu yazıyor, incisiz mi yani; yoksa arada sırada sizi desteklediği için ona dokunmuyor musunuz?
Yada tamamen aynı fikirde misiniz? Kendisinin tekstil ile ilgili birkaç pırıl pırıl incisini zamanında şahsen tespit etmiştim.
Son olarak bazı konularda blog üyelerinin aynı konu üzerine alt alta yorumlar yazdığı görülüyor; gördüğüm tek eksik belki yanılıyorumdur; hiç aranızda herhangi bir üretim içerikli şirkette çalışan var mı? Birçok ekonomist gerçek üretimi ve hassasiyetlerini bilmediği ve fiilen üretimde bulunmadığı için mantıktan uzak yorumlar yapıyor. Mesela son günlerde söz konusu olan MIsır'a yatırım yapma fikri.Dikkatlice incelenirse oldukça mantıksız tarafları olduğu görülebilir...
Ithalati ihracatindan buyuk olan bir ulke dogru yolda midir? Ihracatin ve ithalatin buyukluklerine bakarak bir ulkenin dogru yolda olup olmadigi sorusuna cevap veremeyiz. Burada onemli olan ithalatin ve ihracatin icerigi ve surekliligidir. Icerikten ne kastettigimizi aciklayalim. Turkiye gibi hammadde, aramali ve yatirim mali ithalati yapan ulkelerdenseniz cok bir problem yoktur. Yaptiginiz ithalat sizin uretkenliginizi ve toplam kapasitenizi arttiracak, gelecek yillarda daha da fazla ihracat yapmanizi kolaylastiracaktir. YTL deger kazanmasina ragmen ihracatimizin son 4 yilda %130 artmasini nasil acikliyorsunuz?
Sinirli miktarda petrol rezervi olan ve ihracat yapan bir ulke dusunun. Bu ulkenin ihracati da ithalatindan cok daha fazla olsun. Sizce bu ulke dogru yolda midir? Ihracati daha fazla arttirmanin bir yolu daha fazla petrol satmaktir, boyle bir politika dogru bir politika midir? Genellikle ihracati (ozellikle tek bir sektordeki asiri ihracata sahip ulkelerde) ithalatindan cok cok fazla olan ulkelerin para birimleri deger kazanir (bknz. Dutch Disease). Bu ulkeler yuksek miktarda ihracata devam mi etmeliler, ihracatlarini azaltmali midirlar, yoksa yatirim mali ithalatina hayvan gibi yuklenip ulkelerinin baska sektorlerde de rekabetci bir konuma yukselmesini mi saglamalilar?
Goreceginiz uzere ulkenin dogru yolda olup olmadigina cevap verebilmek icin bugun ihracat ve ithalatin ne oldugu degil, gelecekte ne olacagi, ve ulkenin rekabet gucunun ne olcude degistigi onemlidir. Biz burada Turkiye'ni ithalat yapmasinin yapmamasindan cok daha dogru oldugunu daha once defalarca vurguladik.
Inciler konusuna gelince, arsivlerimize bakarsaniz Deniz Gokce hakkinda yazdigimiz cok sayida yazi oldugunu goreceksiniz. Bu yazilarda Sayin Gokce ile ayni fikirde olmadigimiz bir cok nokta oldugunu da farkedeceksiniz. Bazi okuyucularimiz benim Deniz Gokce oldugumu veya onunla bir yakinligim oldugunu dusunuyor. Bu sorunun cevabini vermem icin gereken kosullari su yazida aciklamistim. O kosullar gerceklesmeden bu sorunun cevabini maalesef aciklamayacagim.
Aramizda uretim icerikli sirkette calismis olan var mi sorusuna soyle muglak bir cevap vereyim. Var. Ama olmasa da farketmez. Onemli olan yapilan yorumlarin kalitesidir. Uretim tecrubesi olan birisi imalat sanayindeki verimsizliklerin, israflarin, bilgisiz yoneticilerin daha fazla farkindadir. Bana sorarsaniz ekonomistlerin uretim tecrubesinin olmamasi sirketlerimiz acisindan cok daha iyi, yoksa cogu devletci/mudahaleci ekonomist yerine liberal ekonomist olurdu.
Misir'a yatirim yapma konusuna gelince. Ben dinden fazla anlamam ama peygamberimiz Sayin (hazret kelimesinin turkcesi sayin degil mi?) Muhammed'in "dusuk maliyet Cin'de olsa bile gidiniz" dedigi rivayet olunur. Misir'a giderseniz bazi maliyetleriniz dusecek, bazi maliyetleriniz de artacaktir. Hesabi siz yapin, genel maliyetlerde dusus varsa ve ustleneceginiz ekstra risk fazla degilse Misir'a yatirim yapilmasinda mantiken bir sakinca gormuyorum. Yalniz bu maliyetlerin ve risklerin hesaplamasini bizden beklemeyin.
Farklı görüşleri duyabilmek adına yazılarınızı takip etmeye başladım. Ben tekstil ihracatı yapıyorum; 34 yaşındayım 20 sene tecrübem var.Sizler kadar olmasa da şöyle böyle ekonomi konusunda bilgi sahibiyim diyebilirim. Kafamı kurcalayan birkaç konu var sizinle paylaşmak istedim.
Kurları fazileri...vs bir an hepsini unutun. Sattığından daha fazla satınalan birisi nasıl kalkınır ? Yani ithalat ihracattan fazla olacak ama ülke doğru yolda olacak?
Dikkat ülke büyür demiyorum; çünkü geleceğe dair birşeyleri ipotek altına verir ve gayet güzel büyürsünüz. Önemli olan günlük büyümek değil; kar edebilecek mekanizmayı kurmaktır. Sizce türkiye kar edebiliyor mu yada edebilecek yolda ilerliyor mu?
Sayfanızda ekonomi yazarlarından inciler var; dikkat ettim çok da güzel çalışmalar var, kafama takılan Sn Deniz Gökçe'den hiç inci yok? Kendisi size göre hep doğru mu yazıyor, incisiz mi yani; yoksa arada sırada sizi desteklediği için ona dokunmuyor musunuz?
Yada tamamen aynı fikirde misiniz? Kendisinin tekstil ile ilgili birkaç pırıl pırıl incisini zamanında şahsen tespit etmiştim.
Son olarak bazı konularda blog üyelerinin aynı konu üzerine alt alta yorumlar yazdığı görülüyor; gördüğüm tek eksik belki yanılıyorumdur; hiç aranızda herhangi bir üretim içerikli şirkette çalışan var mı? Birçok ekonomist gerçek üretimi ve hassasiyetlerini bilmediği ve fiilen üretimde bulunmadığı için mantıktan uzak yorumlar yapıyor. Mesela son günlerde söz konusu olan MIsır'a yatırım yapma fikri.Dikkatlice incelenirse oldukça mantıksız tarafları olduğu görülebilir...
Ithalati ihracatindan buyuk olan bir ulke dogru yolda midir? Ihracatin ve ithalatin buyukluklerine bakarak bir ulkenin dogru yolda olup olmadigi sorusuna cevap veremeyiz. Burada onemli olan ithalatin ve ihracatin icerigi ve surekliligidir. Icerikten ne kastettigimizi aciklayalim. Turkiye gibi hammadde, aramali ve yatirim mali ithalati yapan ulkelerdenseniz cok bir problem yoktur. Yaptiginiz ithalat sizin uretkenliginizi ve toplam kapasitenizi arttiracak, gelecek yillarda daha da fazla ihracat yapmanizi kolaylastiracaktir. YTL deger kazanmasina ragmen ihracatimizin son 4 yilda %130 artmasini nasil acikliyorsunuz?
Sinirli miktarda petrol rezervi olan ve ihracat yapan bir ulke dusunun. Bu ulkenin ihracati da ithalatindan cok daha fazla olsun. Sizce bu ulke dogru yolda midir? Ihracati daha fazla arttirmanin bir yolu daha fazla petrol satmaktir, boyle bir politika dogru bir politika midir? Genellikle ihracati (ozellikle tek bir sektordeki asiri ihracata sahip ulkelerde) ithalatindan cok cok fazla olan ulkelerin para birimleri deger kazanir (bknz. Dutch Disease). Bu ulkeler yuksek miktarda ihracata devam mi etmeliler, ihracatlarini azaltmali midirlar, yoksa yatirim mali ithalatina hayvan gibi yuklenip ulkelerinin baska sektorlerde de rekabetci bir konuma yukselmesini mi saglamalilar?
Goreceginiz uzere ulkenin dogru yolda olup olmadigina cevap verebilmek icin bugun ihracat ve ithalatin ne oldugu degil, gelecekte ne olacagi, ve ulkenin rekabet gucunun ne olcude degistigi onemlidir. Biz burada Turkiye'ni ithalat yapmasinin yapmamasindan cok daha dogru oldugunu daha once defalarca vurguladik.
Inciler konusuna gelince, arsivlerimize bakarsaniz Deniz Gokce hakkinda yazdigimiz cok sayida yazi oldugunu goreceksiniz. Bu yazilarda Sayin Gokce ile ayni fikirde olmadigimiz bir cok nokta oldugunu da farkedeceksiniz. Bazi okuyucularimiz benim Deniz Gokce oldugumu veya onunla bir yakinligim oldugunu dusunuyor. Bu sorunun cevabini vermem icin gereken kosullari su yazida aciklamistim. O kosullar gerceklesmeden bu sorunun cevabini maalesef aciklamayacagim.
Aramizda uretim icerikli sirkette calismis olan var mi sorusuna soyle muglak bir cevap vereyim. Var. Ama olmasa da farketmez. Onemli olan yapilan yorumlarin kalitesidir. Uretim tecrubesi olan birisi imalat sanayindeki verimsizliklerin, israflarin, bilgisiz yoneticilerin daha fazla farkindadir. Bana sorarsaniz ekonomistlerin uretim tecrubesinin olmamasi sirketlerimiz acisindan cok daha iyi, yoksa cogu devletci/mudahaleci ekonomist yerine liberal ekonomist olurdu.
Misir'a yatirim yapma konusuna gelince. Ben dinden fazla anlamam ama peygamberimiz Sayin (hazret kelimesinin turkcesi sayin degil mi?) Muhammed'in "dusuk maliyet Cin'de olsa bile gidiniz" dedigi rivayet olunur. Misir'a giderseniz bazi maliyetleriniz dusecek, bazi maliyetleriniz de artacaktir. Hesabi siz yapin, genel maliyetlerde dusus varsa ve ustleneceginiz ekstra risk fazla degilse Misir'a yatirim yapilmasinda mantiken bir sakinca gormuyorum. Yalniz bu maliyetlerin ve risklerin hesaplamasini bizden beklemeyin.
Amerika Her Yil 50 GAP Kaybediyor
Bir okuyucumuz (daha once adini hic duymadigimiz) Tercuman gazetesinden Esfender Korkmaz'in cari acik uzerine yazdigi yaziyi elestirmis. Ekleyecek iki seyim var. Birincisi, demek ki 4 senede yabancilar Turkiye'ye 5 tane GAP kadar yatirim yapmislar, biz GAP'i 20 senede bitirdik, adamlar neredeyse her sene bir tane yapmislar, sagolsunlar. Ikincisi, ayni duz mantigi kullanarak Amerika'nin her sene 50 tane GAP kaybettigini soyleyebiliriz. Dunya'daki her turlu entrikanin, cinligin, guc kullanarak cikar elde etmenin kompetani olan Amerika nasil olurda her sene 800 milyar dolarlik bir kaynagi yabancilara goz gore gore kaptirir? Esfender Bey, onerilerinizi hemen George Bush'a iletiyorum, hemen bu konuda da bir "savas" baslatip problemi cozeceklerine eminim. Size de sanirim bu uyarilarinizdan dolayi "bir madalya" takarlar, "Esfender sagol biz farkedemedik 800 milyar dolarlik acigi, sen olmasan yanmistik" diyerekten. Cari acik hakkinda detayli ve dogru bilgi edinmek isteyen okuyucularimiz bu konuda yazdigimiz eski yazilari okuyabilirler. sn. ekonomix
zaman zaman gazetelerdeki ekonomi yorumcularindan oyle inciler dokuluyor ki, bu ulkede kimlere nasil prof. unvani verilir, nasil gazetelerdeki kosebaslarini tutarlar, hayretler icinde kaliyorum.
bugun okudugum yorumun sahibi prof. bu tezi ile ekonomide yeni bir cigir acar, nobel ekonomiyi kimseye kaptirmaz.
blogunuzda yararlanabilir ve en azindan bu gerceklerden daha fazla insanin yararlanmasini saglayabilirsiniz diyerek sizinle paylasmak istedim.
saygilarimla,Alp
ESFENDER KORKMAZ - TERCUMAN - 30/4/2007
4 yılda 5 GAP kaybettikTÜRKİYE için elverişli olmayan kur politikası nedeniyle, siyasi iktidarın dört yılında 150 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve 79 milyar dolarlıkta cari açık ortaya çıktı.Bu cari açığın finansman şekli bugün sıcak para ve dış borçla yapılıyor... Bugün yüksek reel faiz ve kırılgan bir ekonomi olarak ortaya çıkıyor... Yarın dış borç ödeme ve dolayısıyla reel sektördeki sıkıntılar ve işsizlik olarak ortaya çıkacaktır.Cari açık döviz kaybı demektir... 4 ortaya çıkan bu 79 milyar dolarlık kayıp dünyada verilen en yüksek savaş tazminatlarından daha yüksektir.Bir karşılaştırma yapmak, cari açıkla ortaya çıkan kaynak kaybımızın 5 tane GAP kadar olduğunu söyleyebiliriz... Demirel "GAP' ı gaptırmam" dedi... Ancak görülüyor ki AKP cari açık yoluyla 5 GAP harcadı.
zaman zaman gazetelerdeki ekonomi yorumcularindan oyle inciler dokuluyor ki, bu ulkede kimlere nasil prof. unvani verilir, nasil gazetelerdeki kosebaslarini tutarlar, hayretler icinde kaliyorum.
bugun okudugum yorumun sahibi prof. bu tezi ile ekonomide yeni bir cigir acar, nobel ekonomiyi kimseye kaptirmaz.
blogunuzda yararlanabilir ve en azindan bu gerceklerden daha fazla insanin yararlanmasini saglayabilirsiniz diyerek sizinle paylasmak istedim.
saygilarimla,Alp
ESFENDER KORKMAZ - TERCUMAN - 30/4/2007
4 yılda 5 GAP kaybettikTÜRKİYE için elverişli olmayan kur politikası nedeniyle, siyasi iktidarın dört yılında 150 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve 79 milyar dolarlıkta cari açık ortaya çıktı.Bu cari açığın finansman şekli bugün sıcak para ve dış borçla yapılıyor... Bugün yüksek reel faiz ve kırılgan bir ekonomi olarak ortaya çıkıyor... Yarın dış borç ödeme ve dolayısıyla reel sektördeki sıkıntılar ve işsizlik olarak ortaya çıkacaktır.Cari açık döviz kaybı demektir... 4 ortaya çıkan bu 79 milyar dolarlık kayıp dünyada verilen en yüksek savaş tazminatlarından daha yüksektir.Bir karşılaştırma yapmak, cari açıkla ortaya çıkan kaynak kaybımızın 5 tane GAP kadar olduğunu söyleyebiliriz... Demirel "GAP' ı gaptırmam" dedi... Ancak görülüyor ki AKP cari açık yoluyla 5 GAP harcadı.
Tasarruf Orani
2006 yilinda Turkiye'deki tasarruf orani %16 imis. Bu rakamin Cin'de %40 civarlarinda seyrettigini belirtmemize gerek yoktur umarim. Eskiden Tugrul bu konularda yazardi, tasarrufla buyume arasinda bir iliski oldugunu falan ifade ederdi. Daha hizli buyumek istiyorsak disaridan tasarruf ithal etmek zorundayiz derdi. Disaridan ithal edilen tasarrufa da cari acik dendigini falan soylerdi.Cok uzun ugraslardan sonra 2007'deki tasarruf oranimiz %17'e yukselmis. Tahmini bir rakam bu tabii ki. Yine de isaret ettigi cok onemli bir nokta var. Tasarruf orani reel faizlere cok da duyarli degil gibi gorunuyor. 2006 yilinda reel faizler %6-7 civarinda seyrediyordu, 2007'de bu rakam %10'a yukseldi. Neticede tasarruf oranimiz yerinde saymis. Turkiye'deki "devlet nasil olsa yaslandigimizda bize bakar" dusuncesinin insanlari para biriktirmemek konusunda etkiledigi hipotezini de one surebiliriz. Cin'de mesela dogru durust bir sosyal guvenlik sistemi olmadigi icin adamlar kendi paralarini kendileri biriktiriyor. Tam doktoralik calisma konusu.
Comparative Advantage Nedir?
Mikroekonomiye giris dersinde arz ve talep teorilerinden bile once ogretilen teori kiyaslamali rekabet (comparative advantage) teorisidir. Bu teori iki kisinin ihtiyac duyduklari her isi kendi baslarina yapmalari yerine kim hangi iste daha iyiyse o isi yapmasini ve daha sonra birbirleriyle ticaret yaparak uretimlerini paylasmalarini soyler. Basit bir ornek verelim. Ben para islerinden anliyorum, nelerin getirisinin yuksek olacagini tahmin edebiliyorum. Esim de yemek islerinden anliyor. Ben kalkip hem para yonetimi isini yapmaya kalksam, hem de yemek yapma isini ayni zamanda halletmeye calissam; esim de her iki isi kendi basina halletmeye calissa iyi mi olur? Peki ben tum zamanimi ve enerjimi para yonetimi isine harcasam, uzmanligimi ve becerilerimi de gelistirsem; esim de zamaninin tamamini daha iyi yemek yapmaya harcasa, Food Network vs. gibi kaynaklardan yeni tarifler ogrense daha iyi olmaz mi? Iste kiyaslamali rekabet dedigimiz teori bu.
Ne var bunda anlamayacak, biz bunu binlerce yildir zaten yapiyoruz diyorsunuz degil mi? Mesleklerin, uzmanlarin ortaya cikmasi bu yolu secmemiz nedeniyledir diyorsunuz degil mi? Dogru soyluyorsunuz. Insanlarin kafasi kisilerarasi iliskilerde bu teorinin uygulanmasina basiyor. Insanlarin kafasinin basmadigi sey bu teorinin devletler arasinda uygulanmasi. Bir anda herkes paranoyak oluveriyor. Bu konuya teget gecen bir yazi daha once burada yazilmisti.
Bu teoriye deginmemizin sebebi son gunlerde tekstil uzerine yazilan yazilar ve yapilan yorumlar. Tekstil bizim comparative advantage'a sahip oldugumuz bir sektor degil. Yuksek katma degerli urunlerde ABD, Italya ve Fransa gibi ulkeler, katma degeri dusuk urunlerde ise Cin rekabet gucune sahip ulkeler. Bes yil icerisinde su an %9 hizla buyuyen ve altyapi yatirimlarini yapip kapasitelerini arttiracak olan Hindistan da rekabetci gucu Cin'den devralacak bir ulke. Bu sure zarfinda Cin orta derecede katma degere sahip urunler uretebilme yetenegini gelistirecek ve piyasayi Turk ureticilerine dar edeceklerdir.
Toparlayalim. Su an Cin ile dusuk katma degere sahip urunlerde rekabet etme olanagimiz yoktur, iscilik maliyetlerimiz cok yuksektir. O yuzden bu segmentte uretim yapan ureticilerin Misir'a, Hindistan'a veya Banglades'e tasinmalari kendileri acisindan hayirlidir, yoksa sonlari Vanli otobus sirketlerine doner. Orta katma degere sahip urunlerde bir sure daha rahatiz ama bu da cok uzun sure surmeyecek bir rahatlik. Bu gruptaki ureticilerin de dusuk maliyetli ulkeleri simdiden yavas yavas test etmeleri, gelecekte kendilerine buyuk kolaylik saglayacaktir. Bunun olacagini zannetmiyorum. Neticede bu kisiler 10 sene once dusuk katma degere sahip urunlerde gecisi saglayamadilar ve simdi kan agliyorlar.
Yuksek katma degere sahip urunlere gelince ulkemizde bu konuda uretim yapan sirket yok. Tekstilde onumuzdeki yillarda daha da artacak problemlerimize simdiden sozum bulmak icin yaratici olmamiz gerekiyor. Yaraticiliktan kastim, kotalar, faizlerin dusurulmesi, doviz kurunun yukseltilmesi ve tekstilcilere tesvik verilmesi degil. Bakalim kivrak Turk zekasi bu sorunun ustesinden nasil gelecek?
Tekstili bir kenara birakalim ve ulkemizin hangi alanlarda rekabetci olduguna bakalim. Ama bunu once okurlarimiza soralim, bakalim onlar ne dusunuyorlar. Turkiye hangi alanlarda rekabetci bir ulkedir?
Ne var bunda anlamayacak, biz bunu binlerce yildir zaten yapiyoruz diyorsunuz degil mi? Mesleklerin, uzmanlarin ortaya cikmasi bu yolu secmemiz nedeniyledir diyorsunuz degil mi? Dogru soyluyorsunuz. Insanlarin kafasi kisilerarasi iliskilerde bu teorinin uygulanmasina basiyor. Insanlarin kafasinin basmadigi sey bu teorinin devletler arasinda uygulanmasi. Bir anda herkes paranoyak oluveriyor. Bu konuya teget gecen bir yazi daha once burada yazilmisti.
Bu teoriye deginmemizin sebebi son gunlerde tekstil uzerine yazilan yazilar ve yapilan yorumlar. Tekstil bizim comparative advantage'a sahip oldugumuz bir sektor degil. Yuksek katma degerli urunlerde ABD, Italya ve Fransa gibi ulkeler, katma degeri dusuk urunlerde ise Cin rekabet gucune sahip ulkeler. Bes yil icerisinde su an %9 hizla buyuyen ve altyapi yatirimlarini yapip kapasitelerini arttiracak olan Hindistan da rekabetci gucu Cin'den devralacak bir ulke. Bu sure zarfinda Cin orta derecede katma degere sahip urunler uretebilme yetenegini gelistirecek ve piyasayi Turk ureticilerine dar edeceklerdir.
Toparlayalim. Su an Cin ile dusuk katma degere sahip urunlerde rekabet etme olanagimiz yoktur, iscilik maliyetlerimiz cok yuksektir. O yuzden bu segmentte uretim yapan ureticilerin Misir'a, Hindistan'a veya Banglades'e tasinmalari kendileri acisindan hayirlidir, yoksa sonlari Vanli otobus sirketlerine doner. Orta katma degere sahip urunlerde bir sure daha rahatiz ama bu da cok uzun sure surmeyecek bir rahatlik. Bu gruptaki ureticilerin de dusuk maliyetli ulkeleri simdiden yavas yavas test etmeleri, gelecekte kendilerine buyuk kolaylik saglayacaktir. Bunun olacagini zannetmiyorum. Neticede bu kisiler 10 sene once dusuk katma degere sahip urunlerde gecisi saglayamadilar ve simdi kan agliyorlar.
Yuksek katma degere sahip urunlere gelince ulkemizde bu konuda uretim yapan sirket yok. Tekstilde onumuzdeki yillarda daha da artacak problemlerimize simdiden sozum bulmak icin yaratici olmamiz gerekiyor. Yaraticiliktan kastim, kotalar, faizlerin dusurulmesi, doviz kurunun yukseltilmesi ve tekstilcilere tesvik verilmesi degil. Bakalim kivrak Turk zekasi bu sorunun ustesinden nasil gelecek?
Tekstili bir kenara birakalim ve ulkemizin hangi alanlarda rekabetci olduguna bakalim. Ama bunu once okurlarimiza soralim, bakalim onlar ne dusunuyorlar. Turkiye hangi alanlarda rekabetci bir ulkedir?
Vadeli Islemler
Ihracatcilarimiz ve isadamlarimiz hedging kavramini pek bilmiyorlar. Neyin nesi kimin fesidir bu hedging? Hedging yatirimcilarin gelecekte olusabilecek istenmeyen durumlara karsi kendilerini saglama almalarina denir. Ornegin petrol ureticisi bir sirket diyelim ki 100 milyon varillik bir petrol yatagi kesfetmis olsun. Buradan petrol cikarmanin maliyeti ise varil basina $40 olsun. Su anki petrol fiyatlari $70 dolar, yani simdi petrol cikarma isine girmek karli gibi gorunuyor. Ancak onumuzdeki 3-5 sene icerisinde petrol fiyatlari ne olur onceden kestirmek mumkun olmayabilir. Bastan yatirima girisirsiniz bir cok sabit harcama yaparsiniz, sonra petrol fiyatlari dustugu zaman zarar edebilirsiniz. Bu petroli cikarmasi da belki 5 belki 10 yil surebilir. Iste bu gibi durumlarda petrol sirketleri genelde vadeli islemler borsasina gidip diyelim ki senede 20 milyon varili 5 yil sureyle satmak icin simdiden anlasma yaparlar ve fiyati sabitlerler. Gelecekte fiyatlar yukari giderse para kaybedebilirler ama yine de projelerinden kar ederler, petrol fyatlari duserse yine kar ederler.
Turkiye'deki tekstilciler icin de ayni durum soz konusu. Bundan 4 yil once 1 dolar 1.6 YTL iken bu insanlar gidip bankalarla 4 yil sonra 1.7 veya 2 YTL'den dolar satmak uzere anlasma yapabilirlerdi. Bankalar niye 2006 yilinda 1 dolari 2 YTL'ye almayi istesinler? Cunku bankalar gelecekte dolar almak isteyen musterileri bulabilirler. Mesela sicak para Turkiye'ye yatirima geldigi zaman doviz kuru riski aliyor ve bu riski hedge etmenin yolu tekstilcilerle boyle bir vadeli islem anlasmasi yapmak. Iki taraf icin de karli bir anlasma. Aslina bakarsaniz, doviz kuru riskinden oturu ulkeye gelebilecek bir cok yatirimci nihayetinde gelmeme karari aliyor. Yani tekstilciler ve diger ihracatcilarimiz kendi doviz kuru risklerini hedge etme yoluna gitseler ulkeye de daha fazla sermaye akisi olur ve faiz oranlari daha da duser.
Izmir vadeli islemler borsasinda islem derinligi ne kadardir, ne tur kontratlar vardir pek bilemiyorum ama vadeli islemler piyasasinin islemesi icin ilginin olmasi lazim, ilginin olmasi icin de bilginin olmasi lazim. Ilgi yuksek olursa hedge maliyeti de dusuk olur. TurkDEX sitesinden daha detayli bilgi edinebilirsiniz belki.
Turkiye'deki tekstilciler icin de ayni durum soz konusu. Bundan 4 yil once 1 dolar 1.6 YTL iken bu insanlar gidip bankalarla 4 yil sonra 1.7 veya 2 YTL'den dolar satmak uzere anlasma yapabilirlerdi. Bankalar niye 2006 yilinda 1 dolari 2 YTL'ye almayi istesinler? Cunku bankalar gelecekte dolar almak isteyen musterileri bulabilirler. Mesela sicak para Turkiye'ye yatirima geldigi zaman doviz kuru riski aliyor ve bu riski hedge etmenin yolu tekstilcilerle boyle bir vadeli islem anlasmasi yapmak. Iki taraf icin de karli bir anlasma. Aslina bakarsaniz, doviz kuru riskinden oturu ulkeye gelebilecek bir cok yatirimci nihayetinde gelmeme karari aliyor. Yani tekstilciler ve diger ihracatcilarimiz kendi doviz kuru risklerini hedge etme yoluna gitseler ulkeye de daha fazla sermaye akisi olur ve faiz oranlari daha da duser.
Izmir vadeli islemler borsasinda islem derinligi ne kadardir, ne tur kontratlar vardir pek bilemiyorum ama vadeli islemler piyasasinin islemesi icin ilginin olmasi lazim, ilginin olmasi icin de bilginin olmasi lazim. Ilgi yuksek olursa hedge maliyeti de dusuk olur. TurkDEX sitesinden daha detayli bilgi edinebilirsiniz belki.
Hedge Funds
Hurriyet'in haberine gore artik Turkiye'de de hedge fon kurulmasina imkan saglanacakmis. Hedge fonlari turkceye "Yuksek riskli yatirim fonu" diye cevirmisler, "hedge" risk almak demek ya!!!!! Bilmeyenler icin soyleyeyim hedge etmek, riski azaltmak demektir; ozunde gercekten hedge yapan fonlarin getirilerinin piyasayla korrelasyonu sifir civarindadir. Yani piyasa ciksa da dusse de getirileri pozitiftir (en azindan teoride). Bunu da turev enstrumanlari kullanarak saglarlar cogu zaman.
Haberin detayini okuyunca yine tonla duzenleme getirdiklerini goreceksiniz. Katilimcilarin duzenlenmesinin disinda hedge fonlarin regule edilmesine gerek yoktur. Hedge fonlari sadece milyonerlere acik fonlardir, o yuzden parasi olan adam da iyice incelemeden hedge fonlara para yatirmaz. Isin icerisine SPK'yi vs. katmanin alemi nedir anlamis degilim. Adam "sizinle mi ugrasacagim" der, ve fonu regulasyonun az oldugu bir ulkede kurar. Bosu bosuna ugrasmayin yani yeni mevzuat yaratacagim diye. Benden soylemesi.
Haberin detayini okuyunca yine tonla duzenleme getirdiklerini goreceksiniz. Katilimcilarin duzenlenmesinin disinda hedge fonlarin regule edilmesine gerek yoktur. Hedge fonlari sadece milyonerlere acik fonlardir, o yuzden parasi olan adam da iyice incelemeden hedge fonlara para yatirmaz. Isin icerisine SPK'yi vs. katmanin alemi nedir anlamis degilim. Adam "sizinle mi ugrasacagim" der, ve fonu regulasyonun az oldugu bir ulkede kurar. Bosu bosuna ugrasmayin yani yeni mevzuat yaratacagim diye. Benden soylemesi.
Etkin Pazar Hipotezi
Efficient Market Hypothesis, ya da Turkce adiyla etkin pazar hipotezi, finansla ilgilenen, yatirim yapan tum kisilerin bilmesi ve anlamasi gereken bir ders konusudur. Insanlar genelde bunu cok iyi kavrayamiyorlar. Bir okuyucumuz daha once yazdigimiz bir yaziya su yorumu yapmis:
"Bir çelişki daha dikkatimi çekiyor. Siz fon yöneticisisiniz. Bu durumda etkin pazar hipotezine (EMH) inanmamanız gerekiyor. Ama söylemleriniz hep EMH'i destekler nitelikte. Çünkü bir şekilde piyasanın getirisinden daha iyi bir getiri elde etmek için bu işe girmişsiniz. Aksi halde her hisseden bir tane alırsınız ve S&P500'ün veya Dow Jones'un getirisini elde edersiniz. Boşuna uğraşmanıza gerek yok. Demek ki, Fundamental Analiz'e inanıyor ve piyasayı yenebileceğinizi düşünüyorsunuz."
Gercekten ortada bir celiski var mi bir bakalim. Etkin Pazar Hipotezi'ni anladigini zanneden kisiler su sekilde tanimlar: "Hisse senedi fiyatlari "Brownian motion" veya "random walk" dedigimiz bir sonraki hareketinin yonu rastgele olan bir kalip izler. O yuzden hisse senedi fiyatlarini tahmin etmemiz imkansizdir". Ozellikle son yillarda davranissal finans alaninda yapilan arastirmalarin hisse senedi piyasalarinda onceden tahmin edilebilecek davranis bicimlerini ortaya cikarmasini ise Etkin Piyasa Hipotezinin artik islemedigine kanit olarak gosterirler. Ayrica piyasa getirisinin cok uzerinde getiriye sahip fon yoneticilerini de EMH'e karsi kanit olarak gosterirler.
Biz size isin dogrusunu anlatalim. Etkin Piyasa Hipotezinin kalbinde yatan dusunce sudur: piyasa fiyatlari bilinen tum bilgileri yansitir, o yuzden herkesin bildigi bilgileri kullanarak kar etmek imkansizdir. Ama elinizde kimsenin bilmedigi bir bilgi varsa hala kar edebilirsiniz. Bir ornekle aciklayalim. Diyelim ki davranissal finans uzerine doktora yapiyorsunuz ve arastirmanizin neticesinde firma isminde milliyetci kelimeler bulunan sirketlerin diger sirketlerden cok daha yuksek getiri sagladigi teorisini test ettiniz ve neticede de istatistiksel olarak bunun boyle oldugunu ispat ettiniz. Simdi bu Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigi anlamina gelmez. Siz yaptiginiz bu bulusu kimseye haber vermezseniz (bilimsel dergilerde yayinlamamayi sectiniz diyelim, bu durumda yeni bir tez yazmaniz gerekecek doktora alabilmeniz icin) ve kendi paranizla veya zengin kisilerden buldugunuz paralarla bir fon olusturup borsada yatirim yapmaya basladiginizda sunlari farkedebilirsiniz:
1. Teziniz kagit uzerinde iyi duruyordur ama piyasada uygulanmasina gelince masraflarin sandigizdan daha yuksek oldugunu, her seferinde kagit almaya kalktiginizda yaptiginiz islemlerden dolayi hisse fiyatinin yukariya gittigini ve bunun da maliyetlerinizi yukselttigini (market impact) farkedebilirsiniz. Neticede elde etmeyi dusundugunuz ekstra getirinin cogunun masraflar yuzunden ortadan kalktigini farkediyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi calisiyordur.
2. Portfoyunuz cok ufaktir ve gercekten de kar edebiliyorsunuzdur, ama portfoyun buyuklugunu arttirdiginiz zaman karinizin da ortadan kalktigini gozlemliyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi calisiyordur.
3. Portfoyunuz hem ufakken hem de buyukken calisiyordur, gercekten de piyasanin istatistiksel olarak uzerinde bir getiri elde ediyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi yine calisiyordur.
Dikkat ederseniz piyasanin uzerinde bir getiriye sahip olmaniz Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigi anlamina gelmez. Peki Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigini nasil anlariz? Diyelim ki siz bulusunuzu en iyi akademik dergilerden bir tanesinde yayinladiniz, hatta bunun uzerine Wall Street Journal, Bloomberg gibi finansal gazeteciler de bulusunuzu haber yaptilar. Dunya alemin haberi oldu bu bulusunuzdan ve herkes sizin yaptiginiz gibi bu hisselere yatirim yapan fonlar olusturdu diyelim. Bir muddet sonra sistem dengeye geldiginde siz hala piyasanin uzerinde kar yapabiliyorsaniz ve baskalari da bu isten piyasanin uzerinde getiri sagliyorsa iste o zaman Etkin Piyasa Hipotezi calismiyordur. Bu mumkun mu? Isterse toplumdaki insanlarin cogunlugu embesil olsun, bu durum mumkun olmayacaktir. Paranin buyugunu kontrol eden rasyonel kisiler fiyatlar olmasi gelen noktaya gelene kadar karli bir sekilde hisse alip satacaklardir, onlarin onune cikan gerizekalilar da ellerindeki parayi bu rasyonel kisilere kaptiracaklardir.
O yuzden davranissal finanscilarin ortaya cikardiklari bulgular neticede hisse fiyat degerlendirmelerinin daha etkin bir sekilde yapilmasini saglamaktan oteye gidemiyor. (ayrica bulusu yapan arastirmacilar da unlerini arttirarak cok para kazaniyorlar tabii ki) Bu bulgulari kullanarak karli sirketler kurmamizda maalesef mumkun degil. Kar yapmak istiyorsaniz, bulgularinizi sir gibi saklayip kimseyle paylasmamaniz gerekiyor.
Bir kac istatistik vereyim ve Etkin Piyasa Hipotezini izlemenin kucuk yatirimci acisindan neden onemli oldugunu gozler onune sereyim. Bu rakamlar Amerikali yatirimcilarin getirileri kullanilarak hesaplanmis. Amerika'da S&P500 hisselerinin uzun vadeli getiri orani %10, yonettikleri para miktari $10 trilyon olan yatirim fonlarinin (mutual funds) getiri orani ise %9. Neden boyle? Cunku yatirim fonlarinin masraflarini da bu fonlari kullanan musteriler oduyor, neticede bu getirilerini azaltiyor. Demek ki kucuk yatirimci icin en iyi yatirim dusuk maliyetli endeks fonlaridir.
Maalesef kurnaz kucuk yatirimcilar genelde yatirim fonlarinin gecmisteki getirilerine bakarak paralarin fondan fona kaydiriyorlar, negatif getiriyle karsilasinca satiyorlar, hisseler cikarken tekrar duser dusuncesiyle girip almiyorlar. Neticede kucuk yatirimcinin uzun vadeli getiri orani sadece ve sadece %3 imis. Akliniz alabiliyor mu? Gordugunuz gibi Etkin Piyasa Hipotezi kafasi calismayan kisileri cezalandiriyor.
Soyle dusunun. Diyelim ki benim elimde cok kazandiracak bir yatirim yontemi olsun. Ben ne zaman yatirim fonu kurarim? Sohretim alip basini yurudugunde, yontemim diger kisiler tarafindan kesfedilip elde ettigim yuksek getiri dusmeye basladigi zaman tabii ki. Bundan once hedge fund kurarak zenginlerin parasini yonetirim, kendi payima dusen para miktari da cok daha yuksek olur. Ben manyak miyim yatirim fonlariyla ilgili bir suru sinirlama ve yasal yukumluluklerle ugrasayim? Zaten yatirim fonu kurmaya kalksam bile, size elimde cok iyi bir yatirim yontemi oldugunu nasil anlatabilirim ki? O yuzden yatirim fonlarina para koymanizi tavsiye etmem.
Bir soz vardir "If you don't know who the trading sucker is, the sucker is YOU!" diye, yani hisse alip satarken kimin kaziklandigini bilmiyorsaniz kaziklanan sizsiniz demektir. O yuzden kucuk yatirimci pasif yatirim yontemini secmeli, aldigi buyuk sirketlerin kagitlarini yillarca elinde tutmalidir. Dikkat edin yukarida bahsettigim analiz aktif yatirimin neden oldugu yuksek vergileri dikkate almamistir. Yuksek vergileri de dikkate alsak olayin vehameti iyice ortaya cikar.
Uzun bir yazi oldu, umarim ogretici olmustur. Bu arada teknik analiz konusuna deginecek fazla vaktimiz kalmadi. Turkiye'de herkes teknik analiz konusuna sardirmis vaziyette, 38000'de destek, 40000'de kostek var sozleri insanlarin kabuslarina giriyor. Piyasanin yonunu (dakikalik, saatlik veya gunluk olarak) 5 seferin 3'unde dogru tahmin eden birisini taniyorsaniz bana soyleyin sizi dolar milyarderi yapayim. Baska bir sey soylememe gerek var mi? Tekrar uyariyorum, "If you don't know who the trading sucker is, the sucker is YOU!"
"Bir çelişki daha dikkatimi çekiyor. Siz fon yöneticisisiniz. Bu durumda etkin pazar hipotezine (EMH) inanmamanız gerekiyor. Ama söylemleriniz hep EMH'i destekler nitelikte. Çünkü bir şekilde piyasanın getirisinden daha iyi bir getiri elde etmek için bu işe girmişsiniz. Aksi halde her hisseden bir tane alırsınız ve S&P500'ün veya Dow Jones'un getirisini elde edersiniz. Boşuna uğraşmanıza gerek yok. Demek ki, Fundamental Analiz'e inanıyor ve piyasayı yenebileceğinizi düşünüyorsunuz."
Gercekten ortada bir celiski var mi bir bakalim. Etkin Pazar Hipotezi'ni anladigini zanneden kisiler su sekilde tanimlar: "Hisse senedi fiyatlari "Brownian motion" veya "random walk" dedigimiz bir sonraki hareketinin yonu rastgele olan bir kalip izler. O yuzden hisse senedi fiyatlarini tahmin etmemiz imkansizdir". Ozellikle son yillarda davranissal finans alaninda yapilan arastirmalarin hisse senedi piyasalarinda onceden tahmin edilebilecek davranis bicimlerini ortaya cikarmasini ise Etkin Piyasa Hipotezinin artik islemedigine kanit olarak gosterirler. Ayrica piyasa getirisinin cok uzerinde getiriye sahip fon yoneticilerini de EMH'e karsi kanit olarak gosterirler.
Biz size isin dogrusunu anlatalim. Etkin Piyasa Hipotezinin kalbinde yatan dusunce sudur: piyasa fiyatlari bilinen tum bilgileri yansitir, o yuzden herkesin bildigi bilgileri kullanarak kar etmek imkansizdir. Ama elinizde kimsenin bilmedigi bir bilgi varsa hala kar edebilirsiniz. Bir ornekle aciklayalim. Diyelim ki davranissal finans uzerine doktora yapiyorsunuz ve arastirmanizin neticesinde firma isminde milliyetci kelimeler bulunan sirketlerin diger sirketlerden cok daha yuksek getiri sagladigi teorisini test ettiniz ve neticede de istatistiksel olarak bunun boyle oldugunu ispat ettiniz. Simdi bu Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigi anlamina gelmez. Siz yaptiginiz bu bulusu kimseye haber vermezseniz (bilimsel dergilerde yayinlamamayi sectiniz diyelim, bu durumda yeni bir tez yazmaniz gerekecek doktora alabilmeniz icin) ve kendi paranizla veya zengin kisilerden buldugunuz paralarla bir fon olusturup borsada yatirim yapmaya basladiginizda sunlari farkedebilirsiniz:
1. Teziniz kagit uzerinde iyi duruyordur ama piyasada uygulanmasina gelince masraflarin sandigizdan daha yuksek oldugunu, her seferinde kagit almaya kalktiginizda yaptiginiz islemlerden dolayi hisse fiyatinin yukariya gittigini ve bunun da maliyetlerinizi yukselttigini (market impact) farkedebilirsiniz. Neticede elde etmeyi dusundugunuz ekstra getirinin cogunun masraflar yuzunden ortadan kalktigini farkediyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi calisiyordur.
2. Portfoyunuz cok ufaktir ve gercekten de kar edebiliyorsunuzdur, ama portfoyun buyuklugunu arttirdiginiz zaman karinizin da ortadan kalktigini gozlemliyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi calisiyordur.
3. Portfoyunuz hem ufakken hem de buyukken calisiyordur, gercekten de piyasanin istatistiksel olarak uzerinde bir getiri elde ediyorsaniz Etkin Piyasa Hipotezi yine calisiyordur.
Dikkat ederseniz piyasanin uzerinde bir getiriye sahip olmaniz Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigi anlamina gelmez. Peki Etkin Piyasa Hipotezinin calismadigini nasil anlariz? Diyelim ki siz bulusunuzu en iyi akademik dergilerden bir tanesinde yayinladiniz, hatta bunun uzerine Wall Street Journal, Bloomberg gibi finansal gazeteciler de bulusunuzu haber yaptilar. Dunya alemin haberi oldu bu bulusunuzdan ve herkes sizin yaptiginiz gibi bu hisselere yatirim yapan fonlar olusturdu diyelim. Bir muddet sonra sistem dengeye geldiginde siz hala piyasanin uzerinde kar yapabiliyorsaniz ve baskalari da bu isten piyasanin uzerinde getiri sagliyorsa iste o zaman Etkin Piyasa Hipotezi calismiyordur. Bu mumkun mu? Isterse toplumdaki insanlarin cogunlugu embesil olsun, bu durum mumkun olmayacaktir. Paranin buyugunu kontrol eden rasyonel kisiler fiyatlar olmasi gelen noktaya gelene kadar karli bir sekilde hisse alip satacaklardir, onlarin onune cikan gerizekalilar da ellerindeki parayi bu rasyonel kisilere kaptiracaklardir.
O yuzden davranissal finanscilarin ortaya cikardiklari bulgular neticede hisse fiyat degerlendirmelerinin daha etkin bir sekilde yapilmasini saglamaktan oteye gidemiyor. (ayrica bulusu yapan arastirmacilar da unlerini arttirarak cok para kazaniyorlar tabii ki) Bu bulgulari kullanarak karli sirketler kurmamizda maalesef mumkun degil. Kar yapmak istiyorsaniz, bulgularinizi sir gibi saklayip kimseyle paylasmamaniz gerekiyor.
Bir kac istatistik vereyim ve Etkin Piyasa Hipotezini izlemenin kucuk yatirimci acisindan neden onemli oldugunu gozler onune sereyim. Bu rakamlar Amerikali yatirimcilarin getirileri kullanilarak hesaplanmis. Amerika'da S&P500 hisselerinin uzun vadeli getiri orani %10, yonettikleri para miktari $10 trilyon olan yatirim fonlarinin (mutual funds) getiri orani ise %9. Neden boyle? Cunku yatirim fonlarinin masraflarini da bu fonlari kullanan musteriler oduyor, neticede bu getirilerini azaltiyor. Demek ki kucuk yatirimci icin en iyi yatirim dusuk maliyetli endeks fonlaridir.
Maalesef kurnaz kucuk yatirimcilar genelde yatirim fonlarinin gecmisteki getirilerine bakarak paralarin fondan fona kaydiriyorlar, negatif getiriyle karsilasinca satiyorlar, hisseler cikarken tekrar duser dusuncesiyle girip almiyorlar. Neticede kucuk yatirimcinin uzun vadeli getiri orani sadece ve sadece %3 imis. Akliniz alabiliyor mu? Gordugunuz gibi Etkin Piyasa Hipotezi kafasi calismayan kisileri cezalandiriyor.
Soyle dusunun. Diyelim ki benim elimde cok kazandiracak bir yatirim yontemi olsun. Ben ne zaman yatirim fonu kurarim? Sohretim alip basini yurudugunde, yontemim diger kisiler tarafindan kesfedilip elde ettigim yuksek getiri dusmeye basladigi zaman tabii ki. Bundan once hedge fund kurarak zenginlerin parasini yonetirim, kendi payima dusen para miktari da cok daha yuksek olur. Ben manyak miyim yatirim fonlariyla ilgili bir suru sinirlama ve yasal yukumluluklerle ugrasayim? Zaten yatirim fonu kurmaya kalksam bile, size elimde cok iyi bir yatirim yontemi oldugunu nasil anlatabilirim ki? O yuzden yatirim fonlarina para koymanizi tavsiye etmem.
Bir soz vardir "If you don't know who the trading sucker is, the sucker is YOU!" diye, yani hisse alip satarken kimin kaziklandigini bilmiyorsaniz kaziklanan sizsiniz demektir. O yuzden kucuk yatirimci pasif yatirim yontemini secmeli, aldigi buyuk sirketlerin kagitlarini yillarca elinde tutmalidir. Dikkat edin yukarida bahsettigim analiz aktif yatirimin neden oldugu yuksek vergileri dikkate almamistir. Yuksek vergileri de dikkate alsak olayin vehameti iyice ortaya cikar.
Uzun bir yazi oldu, umarim ogretici olmustur. Bu arada teknik analiz konusuna deginecek fazla vaktimiz kalmadi. Turkiye'de herkes teknik analiz konusuna sardirmis vaziyette, 38000'de destek, 40000'de kostek var sozleri insanlarin kabuslarina giriyor. Piyasanin yonunu (dakikalik, saatlik veya gunluk olarak) 5 seferin 3'unde dogru tahmin eden birisini taniyorsaniz bana soyleyin sizi dolar milyarderi yapayim. Baska bir sey soylememe gerek var mi? Tekrar uyariyorum, "If you don't know who the trading sucker is, the sucker is YOU!"
Asimetrik Enformasyon Nedir?
Asimetrik enformasyon adindan da anlasilacagi uzere birinin bildigini baskasinin bilmemesi durumuna verilen addir. Mesela kullanilmis araba alacaksiniz, arabanin durumunu en iyi saticisi bilir, kazaya karismismi soguk havalarda araba tekliyormu, vs. vs. Veyahut bir dilenci sizden para istedigi zaman gercekten paraya ihtiyac duyup duymadigini dilenci daha iyi bilir.
Asitmetrik bilgi problemi hemen hemen her alanda karsimiza cikar. Benim uzerinde duracagim asimetrik bilgi problemi devlet yardimlariyla alakali. Devletin vergileri arttirip elde edilen hasilat ile yoksullara yonelik hizmetler sunmasi bir cok kisi tarafindan ulvi bir vazife olarak gorulur. Diyelim ki herkesten 25 YTL toplanmasina (cep telefonu sabit hat vergisi mesela) ve bunun yoksullara harcanmasina karar verildi. Kac kisi devletin kendisinden aldigi 25 YTL'yi kendisinden daha etkin bir sekilde harcayacagini dusunur? Siz boyle dusunuyorsaniz yazinin bundan sonraki kismini tamamen atlayin ve yazinin sonundaki size ozel yazilmis paragrafi okuyunuz.
Demek ki biz kendi paramizi en iyi sekilde nasil degerlendirecegimizi daha iyi biliyoruz. Gercekten yardima ihtiyaci olan birisini biliyoruzdur, gidip parayi onlara veririz. Peki devlet ne yapar? Devlet kimin yardima muhtac kimin muhtac olmadigini bilmez, asimetrik enformasyon probleminin en ciddi vakalarindan bir tanesidir bu. O yuzden antibiyotik gibi, kurunun yaninda yas da yanar felsefesiyle, toplumun belirli kesimleri hedeflenerek yardim politikalari olusturulur. Mesela bedava egitim, yoksullar kadar zenginler de bu egitimlerden yararlanir. Mesela "yesil kart" uygulamasinin istismar edilerek bir cok hali vakti yerinde kisinin bu hizmetten faydalanmasi. Mesela emeklilere yapilan zamlar ve verilen erken emeklilik haklari, yoksullar kadar zenginler de bu artislardan yararlanir.
Bazi kisiler vergilerin kademeli olarak arttirilmasiyla cok kazanandan cok daha yuksek oranlarda vergi alinmasini, boylece zenginden yoksula yapilan transferlerin daha verimli olmasini savunur. Mesela 1950'lerde Amerika'daki marjinal vergi oranlari %90'a yukseltilmisti. Amerika'nin eski baskani Ronald Reagen o zamanlari "biz senede 4 film cekerdik, cunku 4 filmden kazandiginiz para gelirlerinizi vergilerin %90'a ulastigi noktaya tasirdi, ondan sonra calismanin fazla anlami olmadigi icin tatile cikardik" seklinde anlatiyor. Siz ne yapardiniz, calismaya devam mi ederdiniz?
Turkiye'de de 1984 oncesi donemde en cok kazanandan alinan vergi orani %75 seviyesinde idi. Bravo yani, insanlari calismamaya ve kayitdisina cikmaya bundan daha iyi nasil tesvik ederdiniz diye dusunuyorum ve aklima vergilerin %100'e cikarilmasindan baska bir sey gelmiyor. Merak ettim ve 1983 yilinin vergi rekortmenleri kimmis diye gittim Ekonomi Tarihi bloguna baktim, 29 Nisan 1983 tarihine giderseniz sunu gorursunuz:
"İşadamı Şarık Tara 216 milyon 841 bin 895 lira ile birinci sırada. Onu Erdoğan Demirören 215 milyon 741 bin 009 lira ile izliyor. M. Ali Yılmaz da 210 milyon 936 bin 183 lira ile üçüncü sırada. Bu yıl Sümbül Y. Akarsu adındaki genelev işletmecisi 41 milyon 444 bin 384 liralık gelir vergisi ödeyerek dikkati çekti."
Sumbul Akarsu dikkat cekmismis!!! Matild Manukyan'in vergi oranlarini belirleyen politikacilarla dalga gecer gibi ust uste vergi rekortmeni oldugu zamanlari ne cabuk unutuyoruz (Yahudilerin vergi rekortmeni olmasi ne ilginc, demek ki muslumanlardan daha az vergi kaciriyor adamlar, Sarik Tara da yahudi bu arada). Asil para babalarinin Vehbi Koc ve Sakip Sabanci oldugunu herkes biliyordu, demek ki marjinal vergileri arttirmakla her zenginden vergi alinamiyormus. Bu arada Matild Manukyan'i da bilesik faizden faydalanmanin en guzel orneklerinden bir tanesini sergiledigi icin tebrik ediyoruz. Genelevden kazandigi parayi gayrimenkul'e yatirmis kadin.
Yazima burada son veriyorum, asagidaki paragraf devletin kendi parasini kendisinden daha iyi harcayacagini dusunen okurlar icin yazilmistir.
Ekonomi Turk olarak biz de bir cesit devlet sayiliriz, neticede kazandigimiz paralari kimsesiz cocuklarin egitiminde kullanarak onlara en azindan gelecek icin bir sans vermek istiyoruz. Sizden ihtiyac sahiplerine vermek uzere ayirdiginiz parayi Ekonomi Turk'un direktifleri cercevesinde degerlendirmenizi talep ediyoruz (yasal olarak bagis toplayabilir miyiz bilemedigimiz icin simdilik parayi %21 nominal getiriye sahip hazine bonolarinda degerlendirmenizi istiyoruz, miktar buyudugu vakit o parayi degerlendirmenin bir yolunu buluruz. O zamana kadar aylik olarak, biriken para miktarini bana email ile bildirirseniz mutesekkur olurum). Tesekkurler, Ekonomix.
Asitmetrik bilgi problemi hemen hemen her alanda karsimiza cikar. Benim uzerinde duracagim asimetrik bilgi problemi devlet yardimlariyla alakali. Devletin vergileri arttirip elde edilen hasilat ile yoksullara yonelik hizmetler sunmasi bir cok kisi tarafindan ulvi bir vazife olarak gorulur. Diyelim ki herkesten 25 YTL toplanmasina (cep telefonu sabit hat vergisi mesela) ve bunun yoksullara harcanmasina karar verildi. Kac kisi devletin kendisinden aldigi 25 YTL'yi kendisinden daha etkin bir sekilde harcayacagini dusunur? Siz boyle dusunuyorsaniz yazinin bundan sonraki kismini tamamen atlayin ve yazinin sonundaki size ozel yazilmis paragrafi okuyunuz.
Demek ki biz kendi paramizi en iyi sekilde nasil degerlendirecegimizi daha iyi biliyoruz. Gercekten yardima ihtiyaci olan birisini biliyoruzdur, gidip parayi onlara veririz. Peki devlet ne yapar? Devlet kimin yardima muhtac kimin muhtac olmadigini bilmez, asimetrik enformasyon probleminin en ciddi vakalarindan bir tanesidir bu. O yuzden antibiyotik gibi, kurunun yaninda yas da yanar felsefesiyle, toplumun belirli kesimleri hedeflenerek yardim politikalari olusturulur. Mesela bedava egitim, yoksullar kadar zenginler de bu egitimlerden yararlanir. Mesela "yesil kart" uygulamasinin istismar edilerek bir cok hali vakti yerinde kisinin bu hizmetten faydalanmasi. Mesela emeklilere yapilan zamlar ve verilen erken emeklilik haklari, yoksullar kadar zenginler de bu artislardan yararlanir.
Bazi kisiler vergilerin kademeli olarak arttirilmasiyla cok kazanandan cok daha yuksek oranlarda vergi alinmasini, boylece zenginden yoksula yapilan transferlerin daha verimli olmasini savunur. Mesela 1950'lerde Amerika'daki marjinal vergi oranlari %90'a yukseltilmisti. Amerika'nin eski baskani Ronald Reagen o zamanlari "biz senede 4 film cekerdik, cunku 4 filmden kazandiginiz para gelirlerinizi vergilerin %90'a ulastigi noktaya tasirdi, ondan sonra calismanin fazla anlami olmadigi icin tatile cikardik" seklinde anlatiyor. Siz ne yapardiniz, calismaya devam mi ederdiniz?
Turkiye'de de 1984 oncesi donemde en cok kazanandan alinan vergi orani %75 seviyesinde idi. Bravo yani, insanlari calismamaya ve kayitdisina cikmaya bundan daha iyi nasil tesvik ederdiniz diye dusunuyorum ve aklima vergilerin %100'e cikarilmasindan baska bir sey gelmiyor. Merak ettim ve 1983 yilinin vergi rekortmenleri kimmis diye gittim Ekonomi Tarihi bloguna baktim, 29 Nisan 1983 tarihine giderseniz sunu gorursunuz:
"İşadamı Şarık Tara 216 milyon 841 bin 895 lira ile birinci sırada. Onu Erdoğan Demirören 215 milyon 741 bin 009 lira ile izliyor. M. Ali Yılmaz da 210 milyon 936 bin 183 lira ile üçüncü sırada. Bu yıl Sümbül Y. Akarsu adındaki genelev işletmecisi 41 milyon 444 bin 384 liralık gelir vergisi ödeyerek dikkati çekti."
Sumbul Akarsu dikkat cekmismis!!! Matild Manukyan'in vergi oranlarini belirleyen politikacilarla dalga gecer gibi ust uste vergi rekortmeni oldugu zamanlari ne cabuk unutuyoruz (Yahudilerin vergi rekortmeni olmasi ne ilginc, demek ki muslumanlardan daha az vergi kaciriyor adamlar, Sarik Tara da yahudi bu arada). Asil para babalarinin Vehbi Koc ve Sakip Sabanci oldugunu herkes biliyordu, demek ki marjinal vergileri arttirmakla her zenginden vergi alinamiyormus. Bu arada Matild Manukyan'i da bilesik faizden faydalanmanin en guzel orneklerinden bir tanesini sergiledigi icin tebrik ediyoruz. Genelevden kazandigi parayi gayrimenkul'e yatirmis kadin.
Yazima burada son veriyorum, asagidaki paragraf devletin kendi parasini kendisinden daha iyi harcayacagini dusunen okurlar icin yazilmistir.
Ekonomi Turk olarak biz de bir cesit devlet sayiliriz, neticede kazandigimiz paralari kimsesiz cocuklarin egitiminde kullanarak onlara en azindan gelecek icin bir sans vermek istiyoruz. Sizden ihtiyac sahiplerine vermek uzere ayirdiginiz parayi Ekonomi Turk'un direktifleri cercevesinde degerlendirmenizi talep ediyoruz (yasal olarak bagis toplayabilir miyiz bilemedigimiz icin simdilik parayi %21 nominal getiriye sahip hazine bonolarinda degerlendirmenizi istiyoruz, miktar buyudugu vakit o parayi degerlendirmenin bir yolunu buluruz. O zamana kadar aylik olarak, biriken para miktarini bana email ile bildirirseniz mutesekkur olurum). Tesekkurler, Ekonomix.
Gelir Dagilimi Duzeliyor!
2005 yilina ait gelir dagilimi rakamlari TUIK tarafindan aciklandi. Bizim daha once burada defalarca vurguladigimiz gibi Turkiye'deki gelir dagilimi giderek duzeliyor. Burada "duzeliyor" kelimesini esitleniyor anlaminda kullandim yanlis anlasilma olmasin. Bana sorarsaniz gelir dagiliminin esitlenmesi genelde kotudur, iyi degildir. Bir Bill Gates cikaramadigimiz anlamina gelir, veya devletin yuksek vergiler ve zenginden yoksula transferleri neticesinde bu durumun gerceklestigini ifade eder. Mesela 30 yildir neredeyse senede %10 hizla buyuyen Cin'in gelir dagilimi bize gore cok bozuktur, her gecen yil da daha da bozulmaktadir. Iyi midir bu, kotu mudur, kendinize sorun.
Benim dusuncelerimi bir tarafa birakip, genel kaninin ne olduguna bakarsak ekonomi yazarlarinin cogunlugunun gelir dagilimindaki esitlenmeyi "duzelme" olarak kabul ettiklerini soyleyebiliriz. TUIK 2005 yilinda da gelir dagiliminda esitlenme oldugunu aciklandiginda ise Hurriyet Gazetesi ekonomi servisinin ne tur bir baslik atmasini beklersiniz diye bir soru yonelteyim o zaman. Evet bildiniz, Hurriyet "Zengin Yolsulun 13 Kati Kazaniyor" diye baslik atmis. Sanirsiniz ki her sey kotuye gidiyor, eskiden zenginler daha az kazanirdi, simdi iyice kene gibi kanimizi emmeye baslamislar!! Allah sizi davul etsin, basiniza 13 kat buyuk tas dussun. Dogrulari carpittiginiz icin Allah sizi yoksul etsin! Daha ne diyeyim ben size, bilemiyorum.
Biliyorum tembelsiniz, eski gelir dagilimi rakamlarini arayip bulmaya useniyorsunuz. Ben size vereyim:
_______________ 1994___ 2002___ 2003___ 2004____2005
Ilk %20___________ 4.9____ 5.3_____ 6.0____ 6.0_____6.1
Ikinci %20 _________8.6____ 9.8____ 10.3____ 10.7____11.1
Ucuncu %20_______ 12.6____ 14_____ 14.5___ 15.2_____15.8
Dorduncu %20______ 19_____20.8___ 20.9____ 21.9____21.4
Besinci %20 _______54.9 ____50.1____ 48.3___ 46.2____44.4
Gini Coefficient_____ 0.49____ 0.44___ 0.42____ 0.40___0.38
Gordugunuz uzere en yoksul %60'lik kesimin gelirlerden aldigi pay artmis. Ustune ustluk 2005 yilinda gelirlerde de %7'nin uzerinde artis var. Yani 2005 yilinda yoksul vatandaslarimizin eline gecen toplam para 2004 senesine gore nominal olarak %18, reel olarak %10'un uzerinde artis gostermis.
Gelir dagiliminin bozuklugunu gosteren Gini katsayisi ise dususunu 2005'de de surdurmus ve 0.38'e gerilemis. Bu hizda devam edersek 10 yil icinde dunyada gelir dagilimi en esit ulke biz olacagiz. Solcularin yapamadigini Erdogan yapiyor, kimse de bunun farkinda degil. Adami lanetleyecekseniz bence bunun icin lanetlemeniz lazim ama burasi Turkiye, biz insanlari yaptiklari yanlis seylerden dolayi degil, dogru seylerden dolayi elestiririz.
Benim dusuncelerimi bir tarafa birakip, genel kaninin ne olduguna bakarsak ekonomi yazarlarinin cogunlugunun gelir dagilimindaki esitlenmeyi "duzelme" olarak kabul ettiklerini soyleyebiliriz. TUIK 2005 yilinda da gelir dagiliminda esitlenme oldugunu aciklandiginda ise Hurriyet Gazetesi ekonomi servisinin ne tur bir baslik atmasini beklersiniz diye bir soru yonelteyim o zaman. Evet bildiniz, Hurriyet "Zengin Yolsulun 13 Kati Kazaniyor" diye baslik atmis. Sanirsiniz ki her sey kotuye gidiyor, eskiden zenginler daha az kazanirdi, simdi iyice kene gibi kanimizi emmeye baslamislar!! Allah sizi davul etsin, basiniza 13 kat buyuk tas dussun. Dogrulari carpittiginiz icin Allah sizi yoksul etsin! Daha ne diyeyim ben size, bilemiyorum.
Biliyorum tembelsiniz, eski gelir dagilimi rakamlarini arayip bulmaya useniyorsunuz. Ben size vereyim:
_______________ 1994___ 2002___ 2003___ 2004____2005
Ilk %20___________ 4.9____ 5.3_____ 6.0____ 6.0_____6.1
Ikinci %20 _________8.6____ 9.8____ 10.3____ 10.7____11.1
Ucuncu %20_______ 12.6____ 14_____ 14.5___ 15.2_____15.8
Dorduncu %20______ 19_____20.8___ 20.9____ 21.9____21.4
Besinci %20 _______54.9 ____50.1____ 48.3___ 46.2____44.4
Gini Coefficient_____ 0.49____ 0.44___ 0.42____ 0.40___0.38
Gordugunuz uzere en yoksul %60'lik kesimin gelirlerden aldigi pay artmis. Ustune ustluk 2005 yilinda gelirlerde de %7'nin uzerinde artis var. Yani 2005 yilinda yoksul vatandaslarimizin eline gecen toplam para 2004 senesine gore nominal olarak %18, reel olarak %10'un uzerinde artis gostermis.
Gelir dagiliminin bozuklugunu gosteren Gini katsayisi ise dususunu 2005'de de surdurmus ve 0.38'e gerilemis. Bu hizda devam edersek 10 yil icinde dunyada gelir dagilimi en esit ulke biz olacagiz. Solcularin yapamadigini Erdogan yapiyor, kimse de bunun farkinda degil. Adami lanetleyecekseniz bence bunun icin lanetlemeniz lazim ama burasi Turkiye, biz insanlari yaptiklari yanlis seylerden dolayi degil, dogru seylerden dolayi elestiririz.
Adverse Selection Nedir?
Ekonomiye ilgi duyan okuyucularimiza yonelik bir yazi yazmak istedim. Ekonomi sadece cari acik, faiz, doviz gibi konulardan ibaret degil. Gunluk hayatta karsiniza cikan bir cok seyi aciklamak icin ekonomi kullanabilirsiniz. Tabii bunu yapabilmeniz icin daha once kullanmadiginiz bazi terimleri de ogrenmeniz lazim. Iste bunlardan bir tanesi de adverse selection dedigimiz, Turkceye "ters secim" olarak cevrilen, ekonomide hedeflenen gruplarin tam aksi gruplarin belli bir secimi yapmasini anlatmak icin kullanilan terimdir. Bu tanimin cok acik olmadiginin ben de farkindayim, o yuzden ornek vererek anlatayim.
Mesela, banka olarak kredi veriyorsunuz. Hedeflediginiz kitle borcunu geri odeyecek olan kisilerdir, uckagitcilara kredi vermek istemezsiniz. Kredi faizini yukselttikce kredi almak isteyen kisiler arasinda uckagitcilarin orani giderek artacaktir. Neden boyle olduguna siz cevap verin. (Bu konuya daha once bir yazida deginmistik)
Ikinci ornek sigorta sirketleridir. Sigorta sirketlerinin amaci riski dusuk kisileri sigorta etmektir. Maalesef riski yuksek kisiler sigortaya daha fazla talep gosterirler. Sigorta primleri artarsa riski yuksek kisiler hala sigorta yaptirmak isteyecektir, ote yandan riski dusuk kisiler sigortadan kacacaktir.
Ucuncu ornek beni en cok rahatsiz eden ornek. Ilk iki ornekteki adverse selection (ters secim) durumunu ortadan kaldirmak icin elimizde bir cok arac gerec var. Bu ucuncu ornekte durum daha zor. Neden pedofiller (cocuklari cinsel yonden ilgi duyanlar) cocuk doktoru, anaokulu ogretmeni veya ilkokul ogretmeni, dondurma saticisi gibi meslekleri seciyorlar? Evet bildiniz, ters secim durumuna baska bir ornek de bu. Cocuklarimizi emanet ettigimiz kisiler arasinda onlara en cok zarari verebilecek bir cok kisi olacaktir. O yuzden bu kisiler konusunda gozumuzu kulagimizi her zaman acik tutmaliyiz. Ben sahsen bu tur kisilerden hizmet alirken bayanlari tercih ediyorum. Bu bir cesit ayrimcilik ama yapabilecegim fazla bir sey yok.
Mesela, banka olarak kredi veriyorsunuz. Hedeflediginiz kitle borcunu geri odeyecek olan kisilerdir, uckagitcilara kredi vermek istemezsiniz. Kredi faizini yukselttikce kredi almak isteyen kisiler arasinda uckagitcilarin orani giderek artacaktir. Neden boyle olduguna siz cevap verin. (Bu konuya daha once bir yazida deginmistik)
Ikinci ornek sigorta sirketleridir. Sigorta sirketlerinin amaci riski dusuk kisileri sigorta etmektir. Maalesef riski yuksek kisiler sigortaya daha fazla talep gosterirler. Sigorta primleri artarsa riski yuksek kisiler hala sigorta yaptirmak isteyecektir, ote yandan riski dusuk kisiler sigortadan kacacaktir.
Ucuncu ornek beni en cok rahatsiz eden ornek. Ilk iki ornekteki adverse selection (ters secim) durumunu ortadan kaldirmak icin elimizde bir cok arac gerec var. Bu ucuncu ornekte durum daha zor. Neden pedofiller (cocuklari cinsel yonden ilgi duyanlar) cocuk doktoru, anaokulu ogretmeni veya ilkokul ogretmeni, dondurma saticisi gibi meslekleri seciyorlar? Evet bildiniz, ters secim durumuna baska bir ornek de bu. Cocuklarimizi emanet ettigimiz kisiler arasinda onlara en cok zarari verebilecek bir cok kisi olacaktir. O yuzden bu kisiler konusunda gozumuzu kulagimizi her zaman acik tutmaliyiz. Ben sahsen bu tur kisilerden hizmet alirken bayanlari tercih ediyorum. Bu bir cesit ayrimcilik ama yapabilecegim fazla bir sey yok.
Bilesik Faiz Nedir?
Bir yatirimcinin bilmesi gereken tek bir sey varsa o da bilesik faizdir. Bilesik faiz daha onceki tasarruflarinizdan elde ettiginiz faizden faiz kazanmaya verilen addir. Bilesik faiz ulkemizin kamu borcunun zivanadan cikmasina neden olmus, neticede 2001 krizi karsimiza cikmistir. Tabii ki burada sucu bilesik faizin uzerine atmak gibi bir niyetimiz yok. Bilesik faizi kendi cikarimiza kullanmayi beceremeyip elimize yuzumuze bulastiriyorsak suc bizdedir, bilesik faizde degil.
Bilesik faiz nedir basit bir ornekle anlatalim. Diyelim ki, 20 yasinizdan itibaren her sene 1000 YTL biriktirmeye basladiniz ve bu parayi reel getirisi senelik %10 olan bir alana yatirim yapmaya basladiniz. Ilk sene biriktirdiginiz 1000 YTL 21 yasina geldiginiz zaman 1100 YTL olacaktir. Bu parayla birlikte yine geride kalan senede biriktireceginiz 1000 YTL'i yine senelik getirisi %10 olan alanda degerlendirmeye devam edeceksiniz.
Her sene 1000 YTL biriktirmek cok zor bir olay degil. 50 yasiniza geldiginiz zaman, toplam birikimleriniz (biriktirdiginiz nominal para sadece 30000 YTL bu tarihe kadar) bilesik faizle katlanarak yaklasik 181000 YTL civarinda bir rakama ulasmis olacaktir. 55 yasina geldiginiz zaman, nominal biriktirdiginiz rakam 35000 YTL olmasina ragmen, yatirimlariniz 298000 YTL'ye ulacaktir. 60 yasinda emekli oldugunuz zaman ise hesabinizda 487000 YTL birikmis olacaktir. Bes yil icerisinde elinizdeki para neredeyse 200000 YTL artiyor. Hic akliniza gelir miydi senelik 1000 YTL tasarruflariniz size bir yilda 40000 YTL kazandirsin?
Gunde 2 lira 67 kurus biriktirerek ve daha onemlisi bilesik faiz yardimiyla. 20 yasinizda bir kenara koydugunuz 1000 YTL, senelik %10 getiriyle 40 sene sonra 45259 YTL'ye donusuyor. O yuzden erken para biriktirmek, gec para biriktirmekten cok daha onemli. Bilesik faizin sirri da burada.
Bu arada bir paket sigaranin fiyati kac lira Turkiye'de?
Bilesik faiz nedir basit bir ornekle anlatalim. Diyelim ki, 20 yasinizdan itibaren her sene 1000 YTL biriktirmeye basladiniz ve bu parayi reel getirisi senelik %10 olan bir alana yatirim yapmaya basladiniz. Ilk sene biriktirdiginiz 1000 YTL 21 yasina geldiginiz zaman 1100 YTL olacaktir. Bu parayla birlikte yine geride kalan senede biriktireceginiz 1000 YTL'i yine senelik getirisi %10 olan alanda degerlendirmeye devam edeceksiniz.
Her sene 1000 YTL biriktirmek cok zor bir olay degil. 50 yasiniza geldiginiz zaman, toplam birikimleriniz (biriktirdiginiz nominal para sadece 30000 YTL bu tarihe kadar) bilesik faizle katlanarak yaklasik 181000 YTL civarinda bir rakama ulasmis olacaktir. 55 yasina geldiginiz zaman, nominal biriktirdiginiz rakam 35000 YTL olmasina ragmen, yatirimlariniz 298000 YTL'ye ulacaktir. 60 yasinda emekli oldugunuz zaman ise hesabinizda 487000 YTL birikmis olacaktir. Bes yil icerisinde elinizdeki para neredeyse 200000 YTL artiyor. Hic akliniza gelir miydi senelik 1000 YTL tasarruflariniz size bir yilda 40000 YTL kazandirsin?
Gunde 2 lira 67 kurus biriktirerek ve daha onemlisi bilesik faiz yardimiyla. 20 yasinizda bir kenara koydugunuz 1000 YTL, senelik %10 getiriyle 40 sene sonra 45259 YTL'ye donusuyor. O yuzden erken para biriktirmek, gec para biriktirmekten cok daha onemli. Bilesik faizin sirri da burada.
Bu arada bir paket sigaranin fiyati kac lira Turkiye'de?
Ozince'den Yabancilara Tavsiye
Turkiye'nin en dandik bankalarindan birinin genel muduru olan Ersun Ozince "Yatırımcılar, hele hele yabancı yatırımcılar dünyada bankacılığın böylesine eleştirildiği bir dönemde her halde biraz daha detaylı düşünebiliyorlarsa kalite açısından Türk bankası hisse senedi almaları yararlarına olur diye düşünüyorum" demis.Once Isbankasina neden dandik dedigimi anlatayim. Dun aksamki kapanis verilerine gore Isbankasinin ozsermayesi $7.7 milyar, piyasa degeri ise $17.8 milyar imis. Ote yandan kendi akrani olan Akbank'in ozsermayesi $8.4 milyar, piyasa degeri ise $24.3 milyar imis. Yani Akbank'a kiyasla %20 daha ucuz imis. Biz buna iskonto diyoruz, dandik banka olmasa bu kadar iskontolu olmazdi. Ote yandan Garanti Bankasi ile ayni piyasa degerine sahipler ama Garanti Bankasi bu piyasa degerini sadece $4.5 milyarlik ozsermaye ile saglamis. Varin Isbankasi'nin Garanti'ye kiyasla ne kadar iskontolu oldugunu siz hesap edin.Burada tavsiye verilmesi gereken yabanci yatirimcilar degil. Onlar zaten senelerdir piyasadaki banka hisselerini topluyorlar. Hatta adamlar toptan aliyorlar bankalari. Tavsiye vereceksen bizim gecen sene Akbank'in piyasa degeri $8 milyar iken verdigimiz gibi vatandasa banka hisseleri alin seklinde vereceksin. Yoksa kizim sana soyluyorum, gelinim sen anla mi demek istiyorsun?
Es Secimi
Ingilizce bilenler icin ilginc bir yazi. Mankiw'e link icin tesekkur ediyoruz. Erkekler dis guzellige ve sumsukluge onem veriyorlarmis, kadinlar da paraya. Hayrina biri Turkceye cevirsin, ben cevirince cok kaba oluyor.
2/B Orman Arazileri Satilmasin
TEMA 2/B orman arazilerinin satisini engellemek icin bir imza kampanyasi baslatmis. Boyle seylere zart diye imza basmamak gerek. Uzerinde dusunun, onayliyorsaniz imza atin, onaylamiyorsaniz gerekirse 2/B orman arazilerinin satisi icin siz imza kampanyasi baslatin.
Hukumet bu alanlarin satisindan $25 milyar bekliyormus. Birileri ortaya boyle rakamlar attigi zaman hemen inanmayin. Muhtemelen yanlistir bu rakam. Boyle toptan satis durumunda hem istediginiz gibi tum arazileri satamazsiniz, hem de istediginiz fiyata satamazsiniz. Turkiye'de daha gayrimenkul fiyatlarini takip eden bir endeks yok, emlak vergisi sistemi bir komediden ibaret. Uzman yok. Bu sartlar altinda kalkip da kicinizdan $25 milyar gelir elde edecegiz derseniz ancak salaklar inanir.
Diyelim ki bu arazilerin satisindan 5 milyar dolar gelir elde ettik. Birincisi satacagimiz fiyatlar olmasi gerekenin cok altinda olacagi icin bu yerlerin uzerine coreklenenlere halktan gelir transferi yapmis olacagiz. Bunun yerine bu kisilere gecmis yillara yonelik kullanimdan dolayi 5-10 milyar ceza kesersiniz, bundan sonraki yillar icin de senelik 1-2 milyar kullanim ucreti istersiniz. Arazilerin degeri gercekten $25 milyar ise 1-2 milyar %10'luk reel faiz ortaminda az bile kalir.
Ikinci nokta ise elde edilecek bu gelirlerle ne yapilacagidir. Gecmis 2-3 yildaki tecrubelerimiz sunu gosterdi ki Erdogan hukumeti sosyalist bir hukumettir, saga sola vatandastan topladigi vergileri peskes cekmesini daha onceki iktidarlar gibi cok sevmektedir. Vergi gelirleri arttikca ve butce acigi azaldikta, bu egilimleri de artmaktadir. Enflasyonun %8-9 seyrettigi zamanlarda hukumet harcamalarini %15-20 civarinda arttirmakta bir sakinca gormemistir. O yuzden bu arazilerin satisi yeni harcamalara kaynak olacak, ekonomideki carpikliklari arttirarak uzun vadeli buyume hizimizi dusurecektir.
Bu arada, Erdogan hukumetine de gicik oldugumu belirtmeliyim. "Korler diyarinda tek gozluler kral olurmus" sozununun dogrulugu da bir kez daha kanitlanmis oldu.
Neticede bu mentalite iktidarda oldugu surece ben bu arazilerin satisina karsi oldugumu ve TEMA'nin kampanyasini destekledigimi belirtmeliyim. Normalde (ekonomik acidan) muhafazakar bir hukumet iktidarda olsaydi bu hareketi desteklemez, satisin (veya kiralamanin) optimal olarak yapilmasini saglayacak bir mekanizma uzerinde kafa yorardim. Besiktas gibi 8 gol yiyen bir defansim olduktan sonra ben bir gol atsam ne yazar, atmasam ne yazar?
Hukumet bu alanlarin satisindan $25 milyar bekliyormus. Birileri ortaya boyle rakamlar attigi zaman hemen inanmayin. Muhtemelen yanlistir bu rakam. Boyle toptan satis durumunda hem istediginiz gibi tum arazileri satamazsiniz, hem de istediginiz fiyata satamazsiniz. Turkiye'de daha gayrimenkul fiyatlarini takip eden bir endeks yok, emlak vergisi sistemi bir komediden ibaret. Uzman yok. Bu sartlar altinda kalkip da kicinizdan $25 milyar gelir elde edecegiz derseniz ancak salaklar inanir.
Diyelim ki bu arazilerin satisindan 5 milyar dolar gelir elde ettik. Birincisi satacagimiz fiyatlar olmasi gerekenin cok altinda olacagi icin bu yerlerin uzerine coreklenenlere halktan gelir transferi yapmis olacagiz. Bunun yerine bu kisilere gecmis yillara yonelik kullanimdan dolayi 5-10 milyar ceza kesersiniz, bundan sonraki yillar icin de senelik 1-2 milyar kullanim ucreti istersiniz. Arazilerin degeri gercekten $25 milyar ise 1-2 milyar %10'luk reel faiz ortaminda az bile kalir.
Ikinci nokta ise elde edilecek bu gelirlerle ne yapilacagidir. Gecmis 2-3 yildaki tecrubelerimiz sunu gosterdi ki Erdogan hukumeti sosyalist bir hukumettir, saga sola vatandastan topladigi vergileri peskes cekmesini daha onceki iktidarlar gibi cok sevmektedir. Vergi gelirleri arttikca ve butce acigi azaldikta, bu egilimleri de artmaktadir. Enflasyonun %8-9 seyrettigi zamanlarda hukumet harcamalarini %15-20 civarinda arttirmakta bir sakinca gormemistir. O yuzden bu arazilerin satisi yeni harcamalara kaynak olacak, ekonomideki carpikliklari arttirarak uzun vadeli buyume hizimizi dusurecektir.
Bu arada, Erdogan hukumetine de gicik oldugumu belirtmeliyim. "Korler diyarinda tek gozluler kral olurmus" sozununun dogrulugu da bir kez daha kanitlanmis oldu.
Neticede bu mentalite iktidarda oldugu surece ben bu arazilerin satisina karsi oldugumu ve TEMA'nin kampanyasini destekledigimi belirtmeliyim. Normalde (ekonomik acidan) muhafazakar bir hukumet iktidarda olsaydi bu hareketi desteklemez, satisin (veya kiralamanin) optimal olarak yapilmasini saglayacak bir mekanizma uzerinde kafa yorardim. Besiktas gibi 8 gol yiyen bir defansim olduktan sonra ben bir gol atsam ne yazar, atmasam ne yazar?
Subscribe to:
Posts (Atom)